Marcus Licinius Crassus MÖ 53 yılında öldüğünde Cumhuriyet Roması'nın en prestijli kişileri arasındaydı. Crassus askeri nitelikleri, kurnaz ve genellikle etik açıdan kuşku uyandırıcı özgüveni sayesinde Roma siyasi piramidinin en üstüne ulaşmasını bilmiştir. Elindeki büyük köle himayesiyle de birçok işi kısa sürede çözüyordu.
Mal varlığı ve etki alanı Crassus'u Jül Sezar ve Pompey ile beraber Birinci Triumvirliği kurmasını sağladı. Fakat, Doğu topraklarında kovaladığı saygınlık ihtirası, ölümünü getirmenin yanında Roma Cumhuriyeti'nin çöküşünü başlatan olaylar silsilesinin başlamasına neden olmuştur.
Marcus Licinius Crassus'un İlk Yılları
Marcus Licinius Crassus MÖ 115 yılında Roma'nın İberya eyaletinde (günümüz İspanya'sı) doğdu. Tarihçi Plutarkhos'a göre, Crassus'un ailesi kesinlikle zengin değildi ve Crassos'un çocukluk çağı büyük oranda mütevazı bir çevrede geçti. Plutarkhos bu konuda doğru söylüyor olabilir; çünkü Crassus'un ailesi Julia klanı (gens) veya Aemilia gibi tanınan soylu ailelerle rakip olamazdı.
Crassus'un babası Publius Licinius Crassus ortalama bir pleb soydan geliyordu. Aile soyundaki normalliğe rağmen, geleceğin triumvirini hiçbir gücü olmayan, öylesine bir adam olarak ele almak yanlış olur. Kıdemli Crassus MÖ 97'de konsül olmuş, askeri komutanlık yapmış ve MÖ 93'te çok az kişiye düzenlenen zafer alayıyla onurlandırılmıştır.
Sulla ve Marius arasındaki çatışma için: Jül Sezar suikastı Roma Cumhuriyeti'nin çöküşünü nasıl hızlandırdı?
Crassus'un içinde bulunduğu tüm bu olaylar, bu hırs dolu Romalının "kendini geliştirebileceği" kusursuz bir ortam oluşturdu. Baba Publius Crassus ne yazık ki MÖ 83 yılında Roma Cumhuriyeti'nin kaderini noktalayabilecek bir siyasi karışıklık sırasında yaşamını yitirdi. Publius Crassus hatalı bir seçim yapmış ve Lucius Cornelius Sulla ile Gaius Marius arasındaki savaşta Sulla'yı desteklemişti. Siyasi destek verdiği kişinin ölümü Crassus'un da ölümü demekti. Muhtemelen ya infaz edildi ya da intihar etti. İspanya'ya kaçan oğlu Crassus canını kurtardı.
Crassus Servetini İnşa Ediyor
İtalya'dan deniz yoluyla ayrılan Crassus, İspanya'nın güvenli bölge olması nedeniyle hayatta kalmayı başarmış ve her anlamda gelişimine neden olacak bir ortam oluşturmuştu. Dolayısıyla Marcus Licinius Crassus'un iktidara yürüyüşü İspanya'da gerçekleşecekti. Zenginliğini ve aile ilişkilerini kullanarak Sulla'ya özel bir ordu oluşturdu. Crassus'un ordusu Marius ve Sulla arasındaki çatışmanın sona ermesindeki birincil kuvvetti. İç savaşı Sulla kazandığında, zaferini Crassus ile paylaştı. Daha da dikkat çekici olanı Crassus, Sulla'nın yasaklayıp sürgün ettiği kişilerin mallarını değerinin çok altında satın alarak, kişisel servetini tahminlerin ötesinde artırmıştır.
Gasp edilen bu mallar, savaşın devam ettiği dönemlerde inşa edeceği emlak imparatorluğunun kalbini oluşturuyordu. Crassus, savaşla kendine geçirdiği mülkleri değerinin çok altında müttefiklerine satmaya başladı. Bu hamlesiyle cumhuriyet döneminin güçlü insanlarıyla olan ilişkisini kuvvetlendirmişti. Crassus'un emlak işlerine olan ilgisi, Roma tarihinin etik yönden en kuşkulu işlerinden birisi olan emlakçılık sektörüne girişini sağlayacaktı.
Crassus zenginleşirken, Roma'da Akdeniz'in en güçlü kenti haline ulaşmıştı. Başkentin bu kadar hızlı büyümesinde, daha iyi yaşam şartları arayan göçlerin de etkisi oluyordu.Yeni gelen herkesin konuta ihtiyacı vardı ve onlar için çok katlı ucuz binalar (insuale) oluşturuldu. Günümüzde olduğu gibi o dönemde de toplu inşa edilen her şey kalitesiz olurdu ve bu evlerde kesinlikle kalitesizdi. Yıkılmaya yatkın olmaları bir yana yangınlar da yaşanıyordu. Bu noktada yine Crassus ortaya çıktı. Yazar Plutarkhos'ın ifadesine göre, yangından hasar gören bütün evleri Crassus çok ucuza satın almaya çalışıyordu. Satın aldığı binaları Romalı kölelerin iş gücüyle sıfırdan yapar ve daha sonra kiraya verir ya da satardı. Marcus Licinius Crassus bu yöntemle çok geçmeden Roma topraklarının bir bölümüne sahip oldu.
Crassus ve Spartacus İlişkisi
Crassus yalnızca emlak işinde değil Roma'nın ana ticaretlerinden birisi olan kölelik alanında da çok güçlüydü. Köleler o dönem madenlerden ve belki de tarımsal alanlardan çok daha değerliydi ve Cumhuriyet Roması mekanizmasında bir rolleri vardı. Ağır işleri yapabiliyor, çocuklara öğretmen oluyor ve hatta doktor ve mimar olarak kullanılıyorlardı. Bazı kaliteli kölelere saygılı bir yaklaşım uygulansa da, köle iş gücünün büyük bölümü için şartlar acımasızdı. Bu sosyal acımasızlık çeşitli köle ayaklanmalarını tetikledi. Elbette hiçbir isyan MÖ 73 yılında Spartaküs'ün başına geçtiği ayaklanma kadar tehditkar değildi.
Eski gladyatör Spartacus, diğer bölgelerle ilgilenen Roma lejyonlarının boşluğundan yararlanmaya çalışıyordu. Roma birlikleri Spartacus ve genişleyen ordusu karşısında birkaç yenilgi aldı. Senato daha sonra bu ayaklanmayı bastırması için Marcus Licinius Crassus'u yetkilendirdi. Kurnaz Crassus bu fırsatın sonuçlarının farkına vararak 10 lejyonluk bir ordu topladı ve bizzat başına geçti. Crassus riskleri iyi hesaplamıştı, MÖ 71'de Spartacus mağlup edildiğinde, çok istediği askeri saygıyı görecekti. Crassus savaşta Spartacus'ü yenerek İtalya'yı kurtarmıştı ama beklediği şekilde mükafatlandırılmadı. Senato küçük bir kutlama olan ovatio ile şahsını onurlandırmayı tercih etti. Zafer alayı düzenlenen kişi kölelere son yumruğu indiren Pompey olacaktı.
Cumhuriyet'in Hayırseveri
Tipik bir Romalı için varlık bir erkek ya da saygı görülen bir komutan olmak dikkate değer değildi. Bu niteliklere sahip birisi yalnızca övülürdü. Ancak değer verilen bir Romalı aristokratın öncelikle iyi bir eğitim görmüş olup, aynı zamanda hitabetinin de kuvvetli olması beklenirdi. Marcus Licinius Crassus bu konularda istisna olamazdı. Kendini izleten bir konuşmacı olan Crassus, normal insanlara ne şekilde yaklaşacağını biliyor ve malvarlığının bir bölümü Roma'da yaşayanların iyi yaşam sürmesi için harcıyordu. Özellikle Roma'ya tahıl ürünleri dağıtmasının yanında, ibadet yerlerini de maddi destekte bulunmuştu. Crassus kendi kaderinin halkın seçimlerine bağlı olduğunun farkındaydı. Onları ne kadar mutlu ederse, karşılığını da alacaktı.
Bu durum aristokrat arkadaşları için de aynıydı.
Aynı şey aristokrat dostları için de geçerliydi. Roma siyasi hayatı karmaşık bir labirentti. Bu siyasi hiyerarşinin tepesine ulaşmak ve orada kalabilmek için, zenginler ve güçlüler, güçlü kişilerin himayesindeki kişileri ellerinde tutmak zorundaydı. Geleceği parlak olan bir ismi desteklemek ve güçlü bir konuma gelmesine yardımcı olmak, "patronus" sınıfındaki kişilerin statüsünü yükseltebiliyordu. Bu kişi daha sonra kendisine yapılan iyiliklerin karşılığını verecekti. Kimi zaman böyle bir ilişkinin sonucu sıkı bir ittifak olabilirdi. Crassus ve Julius Caesar (Jül Sezar) arasında gerçekleşen de tam olarak buydu. Onun yeteneğini fark eden Crassus, Sezar'ın borçlarını ödedi ve genç adamı eğitmek için himayesi altına aldı. Tahminleri işe yaradı çünkü Jül Sezar daha sonra etki gücünü akıl hocasının siyasi kariyerini yükseltmek için kullanacaktı.
Crassus'un Triumvirlik Dönemi
Julius Caesar'a yaptığı akıl hocalığı, iki büyük adam arasında ömür boyu sürecek bir dostluk inşa etti. Fakat Roma siyasetinde herkes dost olamazdı. Crassus'un Pompey'le olan rekabetinin kökleri Spartacus ayaklanmasına kadar gidiyordu. Çünkü adına zafer alayı düzenlenen Crassus değil Pompey oldu. Prestijinin bir daha yara almamasında kararlı olan Crassus, en önemli gücü olan sonsuz servetini kullandı ve halkın hoşgörüsünü elde etmek için birkaç büyük festivalin sponsorluğunu üstlendi.
Crassus askeri zaferini paraya dönüştürmeyi başardı ve bu sayede MÖ 70 yılında Pompey ile birlikte konsüllük görevine getirildi. Beklenmedik bir şekilde, iki rakip ortak bir nokta buldu ve Roma'nın siyasi tasarımını beraber yeni baştan şekillendirdi.
Crassus onca zenginlik ve statüsüne karşın, iradesini Senato'ya tam olarak kabul ettirebilmiş değildi. İlk olarak reform önerileri reddedildi ve himayesinde olan pek sevilmeyen senatör Catilline için konsüllük işini sonuçlandıramadı. Hepsinden kötüsü, Crassus siyasi alanda görmezden gelinirken, Pompey askeri sahada alkışlar almayı sürdürüyordu. Akdeniz'deki korsanlığı ağır bir şekilde bitirmiş ve Pontus Krallığı'na karşı da bir zafer kazanmıştı. Fakat bu iki ismi bir araya getirecek bir konu vardı.
Elbette Crassus'un eğittiği Sezar. MÖ 60 yılında Sezar bu iki konsül ile yakın ilişkiye girdi. Bunun sonucunda Birinci Triumvirlik ittfiakı oluştu ve üç isim Roma'yı ortak yönetmeye başladı. Elbette bu yönetim sistemine huzur hakim değildi. Yine de Crassus çok istediği hükmetme olanağına ulaşmıştı. Tabii kendi ölümüne neden olacağını bilmeden…
Marcus Licinius Crassus'un Ölümü
Triumvirlik sistemi gereği, üç ismi üç ayrı komutanlık verildi. Sezar Galya'yı, Pompey İspanya'yı yönetecekti. Fakat Crassus hepsinden daha saygın olan bir yeri aldı. Crassus MÖ 55'te güçlü Partlar'ın sınırında, yeni ele geçirilen Suriye'ye gönderildi. Roma yönetiminin değerlendirmesine göre Doğu, Batı'daki eyaletlerden daha gelişmiş, daha refah dolu ve sonuç olarak daha çekiciydi. Suriye kentlerle doluydu, geniş bir ulaşım ağıyla birbirine bağlıydı ve kaynaklar açısından kusursuzdu. Oysa bu durum onu muhtemel bir Roma istilası için öncelikli hedef haline getiriyordu. Dolayısıyla Roma için Doğu toprakları, Crassus ile başlayarak bir cehenneme dönüşecekti.
Marcus Licinius Crassus için Suriye'deki ilk yönetim yılı karlı ve sorunsuzdu. Bölgenin benzersiz doğal zenginliklerini değerlendirmeyi başardı ve daha da önemlisi birkaç savaş kazandı. Crassus'un elde ettiği bu öncü başarıların, kendi kaderini belirleyecek bir maceraya atılmasını ne kadar teşvik ettiği bilinmiyor. Fakat Crassus bir karar alarak MÖ 53 yılında Fırat Nehri'ni geçerek Part Krallığı'na girmişti.
Crassus zeki bir komutandı. Fakat bu karar bir kibir mi yoksa kesin zafer alınacağının bir aldanması mıydı? Buna hala söylemek zor. Görülen tek şey, Crassus'un seferi zaten başarısızlıka sonuçlanacak olmasıydı. Çünkü Part ordusunun atlı okçuları ve katafrakt (zırhlı atçı) birlikleri varken, Roma ordusunun süvarileri dahi yoktu. Crassus'un ordusunun gıda tedarik zinciri de kurulmamıştı. Dolayısıyla yenilgi kesindi.
Partların ilk saldırısında Crassus'un oğlu yaşamını yitirdi. Savaş Carrhae (günümüzde Harran) bölgesinde sürdürülüyordu. Roma ordusu kuşatıldı, katledildi ve teslim olmaları istendi. Crassus'un zaferde inat etmesi sancaklarının düşmesine neden olacaktı. Kaybedilen sancaklar yıllar sonra Augustus tarafından geri aldı. Marcus Licinius Crassus'un sorumsuz hamlelerinden sonra esir alındı ve Part generalinin eliyle öldürüldü. Bazı yerlerde Crassus'un ağzından içeri eritilmiş altın boşaldığı söylense de, bunun dedikodu olması yüksektir. Fakat Roma'nın en zengin adamı için pek şaşırtıcı olmazdı.
Marcus Licinius Crassus'un Mirası
Marcus Licinius Crassus kesinlikle etkileyici bir karakterdi. Roma Cumhuriyeti'ni saran karmaşayı, ulaşılamayacak bir servet edinmede bir fırsat olarak gördü. Crassus, kurnazca ve genellikle etik yönüyle şüpheli uygulamalar kullanarak Roma'nın efendisi haline geldi. Yetenekli bir konuşmacı ve politikacı olan Crassus, hem halka hem de Romalı büyüklere nasıl davranacağını biliyordu.
Yeni kurulmuş Cumhuriyet'in sosyo-politik piramidinin en üstüne ulaştığında, her şeye sahip olan bu adamın elde edemediği tek bir şey kalmıştı: askeri prestij. En büyük rakibi Pompey'in askeri saygınlığı ve aynı zamanda eski öğrencisi Sezar'ın başarıları bu eksikliği daha da acı hale getirdi. Bu ihtiras Crassus'u plansız bir yola soktu.
Marcus Licinius Crassus'un Doğu'daki beklenmedik ölümü Roma'nın saygınlığına bir darbe vurdu. Görünüşe göre büyüyen süper gücün hırsları bir süreliğine de olsa durulmuştu. Roma karşılık verebilirdi ve bu durum Crassus'un ölümünden asırlar sonra dahi birçok kez yaşanacaktı. Roma mekanizmasının engelleyemediği şey, güçlü adamların hırslarını dizginlemekti.
Crassus'un siyasi arenadan çıkmasıyla kalan iki müttefik, Cumhuriyeti kanlı bir iç savaşa giden rotaya soktu. İç savaş sonucunda eski düzen yıkılacak ve İmparatorluk Roması başlayacaktı. Marcus Licinius Crassus'un adı üstün bir politikacı, işadamı ve komutan olarak anılmak yerine, kontrolsüz hırs, kibir ve açgözlülüğün karşılığı olarak tarihte kaydedildi.