Dr. David Livingstone'un Afrika kıtasındaki yaşamı ve ölümüne göz atın. Ömrünün 30 yılını Afrika kıtasında yaşayarak ve kıtanın her noktasını keşfederek geçiren kaşif David Livingstone, belki de günümüz Afrika'sının sömürge devletlerine bu denli mahkum olmasına neden olmuş başlıca kişidir.
İskoçyalı misyoner kaşif David Livingstone, Tanganika Gölü'nün ucundaki Afrika köyünde iki haftayı aşkın bir süre yaşam savaşı verdi. Hastalık, açlık ve susuzluktan ölmek üzereyken bin bir güçlük içinde 560 km yol teptikten sonra sendeleyerek Ujiji'deki köye vardı. Ancak orada onu beklemesi gereken yiyecek ve ilaç stokları ve küçük hizmetliler ekibi vicdansız hamallar tarafından satılmıştı. Livingstone doğu kıyısına giden 1280 km'lik yolu yürüyemeyecek derecede hastaydı ve elinde kumaş, bilezik gibi takas edecek hiçbir şeyi kalmadığından, yiyecek ve giyeceği Arap yerlilerden dilenecek kadar zavallı bir duruma düşmüştü.
"Dr. Livingstone, değil mi?"
Günlüğünde kendisini bir "kemik torbası" olarak tanımlıyor ve ruh halinin inanılmaz derecede kötü olduğunu itiraf ediyordu. Sonra, birden, 10 Kasım 1871 günü öğleyin Livingstone'un İngilizce konuşan Susi adındaki uşağı koşarak yanına geldi. "Bir İngiliz" diye bağırdı Susi heyecan içinde. "Gördüm onu!" Livingstone topallayarak köy meydanına çıktığında, büyük, zengin bir kervanın önünde dalgalanan Amerikan bayrağını gördü. Sonra kervanın başı olan uzun deri çizmeli tıknaz, sakallı bir adam ciddiyetle öne çıktı, şapkasını kaldırdı ve "Dr. Livingstone, değil mi?" dedi. New York Herald gazetesi tarafından Livingstone'u bulmakla görevlendirilmiş Angloamerikan gazetecisi Henry Morton Stanley gelmişti.
Birkaç dakika sonra Stanley, Livingstone'la, tembe'sinin yani duvarları çamurdan evinin verandasında oturuyordu. Özel muhabir Livingstone'un üstelemesi üzerine dış dünyadan haberleri art arda sıralıyor, yakın zamanda açılan ve Stanley'in de hakkında bir makale yazdığı Süveyş Kanalı'nı anlatıyordu.
58 yaşındaki İskoçyalı, sırtında solmuş kırmızı yeleği ve başında yıpranmış mavi kasketiyle can kulağıyla dinliyordu. Beş yılı aşkın bir süre önce Londra'dan ayrıldığından beri görmediği ailesinden ve dostlarından gelen bir torba mektup dizlerinde, okunmayı bekleyerek duruyordu. Stanley bir şişe şampanya açıp iki de gümüş kupa çıkardı. Ağzına kadar doldurduğu kadehi Livingstone'a uzattı. "Sağlığınıza, efendim" diyerek kupasını kaldırdı. "Sizinkine de" dedi Livingstone nazikçe karşılık verirken.
Nil'in Kaynağını Bulma Arzusu
David Livingstone o sıralar Batı dünyasında en çok hayranlık uyandıran kişiler arasındaydı. 30 yıl süreyle enerjisini ve yeteneklerini Orta ve Doğu Afrika'ya Hristiyanlığı götürmek ve aynı zamanda o bölgelerde devam eden köle ticaretini sona erdirmek için uğraş vererek harcamıştı. Yaya veya katır ya da öküz sırtında 2,5 milyon kilometre büyüklüğündeki bilinmedik topraklarda çöl, orman, bataklık demeden gezmiş, haritalar çıkarmış, "İçerilere bir yol açacağım ya da yok olup gideceğim" diyerek misyonunu sürdürmüştü.
Yolculukları sırasında Orta Afrika ırmak sisteminin haritasını çıkardı ve Zambezi Irmağı'nı kaynağına kadar çizdi. Bir kaşif olarak yaşadıkları onu önüne geçilemez bir amaca yöneltmişti: Nil Nehri'nin kaynağını bulmalıydı. Araştırmasına 1866'da başladı ancak kendisinden hiç haber alınamaz oldu. Ardından bulunması doğrultusunda yoğun kamuoyu oluştu.
Daha önce de Afrikalı Zulular tarafından öldürüldüğüne ilişkin asılsız haberler yayılmıştı ama bu kez gerçekten de ölmüş olabilirdi. Dr. David Livingstone'un yerini bulmak için araştırma heyetleri gönderildi, 30 yaşındaki Stanley'in başını çektiği heyet de bunlardan biriydi. Livingstone dış görünüşüyle somurtkan ve düşünceli; Stanley ise atılgan ve iddiacı olsa da, yaş ve yaradılış açısından birbirinden çok farklı bu iki insan kısa zamanda can dostu oldular. Arkadaşı ona besleyici çorbalar ve et yemeklerini yapıp yedirirken gönül borcunu dile getirmek isteyen Livingstone "Siz bana yeni bir yaşam getirdiniz" dedi. Ama dişlerinin çoğu çürümüş ve dökülmüş olduğu için yemekte güçlük çekiyordu.
Stanley'in yemekleri ve getirdiği ilaçlar sayesinde David Livingstone çok geçmeden eski sağlığına ve gücüne kavuştu. İkili sonra yanlarına yirmi kadar yerli alarak kanoyla Afrika'nın Tanganika Gölü'nün kuzey uzantılarını keşfetmeye çıktılar. Ama suyun gölden dışarı akmadığını görünce düş kırıklığı yaşadılar. Dönüş yolunda Stanley ateşlendi ve dizanteri oldu. Bu kez doktorluk ve hastabakıcılık yapma görevi Livingstone'e düşmüştü. Ujiji'ye döndüklerinde artık tamamen iyileşen Stanley Livingstone'a, Nil saplantısından vazgeçip dönmesi için yalvardı. Ama Livingstone reddetti.
David Livingstone Ölüyor
Birlikte unutulmaz bir dört ay geçirdikten sonra iki yol arkadaşı Orta Afrika'nın en büyük şehri Tabora yakınlarında 14 Mart 1872 günü birbirlerine gözyaşlarıyla veda ettiler. Stanley, araştırmasını sürdürebilmesi için Livingstone'a taşıyıcılar, yiyecek ve ilaç gibi ihtiyaç maddeleri göndermeye söz verdi. Livingstone o ağustos ayında yine inatla yollara düştü ve on sekiz ay boyunca Tanganika Gölü'nün güneyindeki gölleri ve dağları araştırdı. Giderek daha da zayıfladı, hastalandı, dizanteriden ve hemoroid yüzünden kan kaybetmekten halsiz düştü. Katıra binemeyecek kadar hasta olduğu için bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında ve bataklıklarda yürümek zorunda kaldı.
Kimi zaman kendini dizlerine kadar kapkara çamur içinde buluyordu; karıncalar, sivrisinekler ve zehirli örümcekler onu rahat bırakmıyordu. Bir zaman geldi ne yiyebilir, ne yürüyebilir oldu, adamları onu kütüklerle taşıdılar. 27 Nisan 1873'te Livingstone günlüğüne şu son dağınık satırları yazdı: "Halsiz düşüp kaldım, iyileştim, süt keçisi satın almaya gittim. Molilamo kıyılarındayız." Ertesi gün, acılar içinde kıvranan Livingstone'u, Bangweulu Gölü'nün güneydoğusundaki Chitambo'ya taşıdılar.
Çamurdan yapılmış bir kulübede, ot ve değneklerden kurulu bir döşeğe yatırıldı. Biraz papatya çayı içti ve uşağı Susi'ye onu yalnız bırakmasını söyledi. 1 Mayıs'ta şafak sökmeden az önce ölen David Livingstone, kulübenin kapısında uyuyan bir Afrikalı çocuk tarafından fark edildi; yatağın yanına diz çökmüş, kır saçlı başı dua ediyormuş gibi ellerine kapanmıştı.
Dr. Livingstone Kimdir?
İskoçyalı yoksul bir ailenin oğlu olan David Livingstone, Lanarkshire bölgesinde sanayi kasabası Blantyre'de, 19 Mart 1813'te doğdu. On yaşındayken, oradaki bir cırcır atölyesinde çalışmaya başladı ve 14 yılını burada geçirdi. Bir yandan da akşam okuluna gitti, Latince ve Yunanca öğrendi ve Çin'de misyoner hekim olmaya karar verdi.
Livingstone 1840'ta Glasgow'da tıp eğitimi aldıktan sonra doktor olmuş ve Londra Misyoner Derneği tarafından rahipliğe kabul edilmişti. Afyon Savaşı Çin'e gitmesini engelleyince Güney Afrika'ya yola koyulmuş ve Mart 1841'de Cape Town'a gelmişti. Hristiyanlığı benimsetecek insan arayışı onu tehlikeli Kalahari bölgesine götürmüş ve 1842 yazına gelindiğinde, ondan önce hiçbir beyazın gidemediği kadar kuzeye çıkmıştı.
Livingstone iki yıl sonra, Kalahari Çölü'nün sınırında bir misyon merkezi kurmak üzereyken bir aslanın saldırısına uğradı; bu yüzden sol kolunu bir daha omuz hizasından yükseğe kaldıramayacaktı. 1845'te bir misyonerin kızı olan ve onunla birlikte birçok araştırma gezisine katılan Mary Moffat'la evlendi. Livingstone ayrıca doğu kıyısında çoğu zaman Arapların yönettiği köle ticaretine karşı da kampanya açmıştı.
1852'de dört yıllık bir keşif gezisine çıktı. Bu gezi sırasında hem ticaret yollarını belirlemek ve hem de Transvaal bölgesine yerli misyonerler yerleştirmek için uğraştı. Orta Afrika konusunda zengin bir bilgi hazinesi edindi ve 1856'da İngiltere'ye döndüğünde bir kahraman olarak karşılandı. İngiliz hükümeti onun bir sonraki araştırma gezisine parasal katkı sağladı, 1858'den 1864'e kadar Zambezi Irmağı'nı keşfe devam edecekti. Bu sefer sırasında karısı öldü ve Afrika'da gömüldü. Livingstone'un Nil'in kaynağını aramak üzere çıktığı son seferi Ocak 1866'da başladı.
Stanley Nasıl Kaşif Oldu?
29 Ocak 1841'de Galler Bölgesi'nin Denbigh kasabasında doğan Stanley, ilk gençlik döneminde Liverpool'a kaçmış ve bir gemiye tayfa olarak binip New Orleans'a gitmişti. Orada ona kendi adını veren Henry Stanley adındaki bir pamuk komisyoncusuyla arkadaş oldu. Amerikan İç Savaşı'nda bir Konfederasyon askeri olarak hizmet veren Stanley, gazeteciliğe yöneldi. 1868'de Habeşistan'daki başkent Magdala'da hapsedilmiş İngiliz diplomatları ve ailelerini kurtarmak üzere gönderilen bir İngiliz kuvvetine katıldı.
Gönderilen kuvvetin Magdala'yı nasıl ele geçirdiğini, İngilizleri nasıl özgür bırakıp sonra kenti nasıl yağmaladığını New York Herald gazetesinde ilk yazan Stanley oldu. Etkili olsun diye sonradan adına "Morton"u ekleyen bu 27 yaşındaki muhabirin atlatma haberi, kendisinin dünyanın önde gelen gazetecileri arasına girmesini sağladı. 1869'da Herald'ın sahibi James Gordon Bennett'in oğlu Stanley'i Paris'e çağırdı ve ona "Livingstone'u bul" dedi.
Livingstone'un 1873'te ölümünden sonra Stanley, Afrika keşif gezilerini İskoçyalının bıraktığı yerden devraldı. Victoria ve Tanganika göllerini çepeçevre dolaştı ve Kongo'dan aşağıya, Stanley Gölcüğü diye adlandırdığı göle ve oradan da Livingstone Çağlayanları adını verdiği çağlayanlara indi. 1879'da, Belçika Kralı II. Leopold'un desteğiyle Kongo Bağımsız Devleti'nin kurulmasına yardım etti. 1890'larda Londra'ya döndüğünde North Lambeth bölgesinden milletvekili seçildi ve kendisine "Sir" unvanı verildi. Mayıs 1904'te öldü ve memleketi Surrey Pirbright'taki safiye evinin yakınına gömüldü.
Livingstone ve Stanley Neden Eleştirildi?
Livingstone ile Stanley'e yağdırılan bunca övgü ve ödüle karşın, bu iki araştırmacıyı takdire şayan bulmayanlar da yok değildi. Kraliyet Coğrafya Derneği, kayıp denilen Livingstone'un ormanların ortasında bulunmasını heyecan verici bir gazete haberi olarak görmemişti. Derneğin başkanı Sir Henry Rawlinson, "Livingstone'u bulup ortaya çıkaran Stanley değil, Stanley'i bulan Livingstone olmuştur!" diyordu.
Stanley Afrikalı işçilerine "vahşiler" gibi davranmakla ve yoluna çıkan yerlilere karşı gereksiz şiddet kullanmakla suçlanıyordu. Livingstone genelde taşıyıcılarla iyi geçinmesine rağmen son gezilerinde onlarla kavga eder olmuş, birkaçının kaçmasına yol açmıştı. İskoçyalı ayrıca yapmaya niyetlendiği birçok işte başarısızlığa uğramakla da eleştiriliyordu.
Örneğin, misyoner olarak yaşadığı bunca zaman içerisinde bir tek misyon merkezi kurabilmiş değildi. Nil'in kaynağını araştırma işinde de yolunu şaşırmıştı. Daha özelinde ise karısının ölümüyle sonuçlanacak ateşli hastalığa yakalanmasına seyirci kalmış, çocuklarını yıllarca evde yalnız bırakmıştı.
Daha da önemlisi Livingstone da ve ondan sonra Stanley de insanların ve devletlerin Afrika'nın keşfi konusundaki heveslerini kamçılamışlardı. Zira bu çaba yeni toprak elde etme hırsı anlamına geliyordu. 20. yüzyılın başlarında bu yarışa katılan beş ülke – İngiltere, Belçika, Fransa, Almanya ve Portekiz- kıtanın büyük bölümünü kendi aralarında bölüşüp paylaşmışlardı.
Nil'in Kaynağı İçin Uzun Araştırma
Antik Yunanlılardan beri araştırmacılar, dünyanın en uzun ırmağı olan Nil'in kaynağını büyük bir gayretle arayıp durmuşlardı. Afrika'da 6695 km boyunca akan bu ırmak, iki önemli koldan oluşur: Beyaz Nil ve Mavi Nil. Bu iki kol Hartum'da birleşir ve ırmağın daha küçük bir kolu olan Atbera Irmağı da 320 km kadar aşağı çığrında ana ırmağa katılır.
- Antik Yunan: MÖ 457'de "tarihin babası" olarak bilinen Yunanlı gezgin ve tarihçi Herodoros Mısır'ı ziyaret etti ve Nil Irmağı'ndan yukarı, Assuan'daki birinci çağlayana kadar çıktı.
- Antik Mısır: Mısırlı yelkenliler Nil'den yukarı bugünkü Hartum'un bulunduğu yerden ileriye gidemediler ve ırmağın büyük bölümü keşfedilmeden kaldı. Bu yüzden Herodotos'a kimse, ırmağın nereden doğduğu konusunda bilgi veremedi.
- Romalılar: MS 66'da Roma İmparatoru Neron, iki askerini Nil Irmağı'nı tekneyle fethetmelerini emrederek gönderdi. Askerler geniş bir bataklık bölgeye gelinceye kadar güneye doğru ilerlediler ve bu bölgeye Sudd adını verdikten sonra geri döndüler.
- 1613 Pedro Paez: Pedro Paez adında Ortadoğu'da çalışan Portekizli bir rahip, Mavi Nil'in kaynağını, doğru olarak bugünkü Etiyopya'da Tana Gölü olarak saptadı.
- 1856-1858 John Speke: İngiliz araştırmacı Yüzbaşı John Speke, Richard Burton'la seyahat ederken, Victoria adını verdiği gölü gören ilk Avrupalı oldu. Speke, daha sonra gölden çıkıp kuzeye doğru akan bir ırmak gördü ve Nil olarak tanımladı. Speke'in gözlemi, 1862-1864'te Samuel ve Florence Baker adlarındaki bir İngiliz çift tarafından doğrulandı ve onlar da Albert Gölü adını verdikleri gölü gören ilk Avrupalılar oldular. Göle güneydoğudan girip oradan çıkarak kuzeye doğru akan ırmağı da Nil olarak kayda geçirdiler.
- 1864 Burton, Livingstone: John Speke'le birlikte Tanganika Gölü'ne ulaşmış olan Sir Richard Burton ile David Livingstone, Nil'in kaynağının Victoria Gölü'nün güneyinde olduğuna ve Speke'in savunduğu gibi ırmağın Victoria Gölü'nden kaynaklandığına inanıyorlardı.
- 1873-1876 General Gordon: İngiliz komutan General Charles George, Gordon Speke'in haklı olduğunu ve Nil'in Victoria Gölü'nden kaynaklandığını doğrulayan bir gezi yaptı.
Batlamyus 1700 yıl Sonra Haklı Çıktı
MÖ 150'de Yunanlı coğrafyacı Batlamyus gezginlerden duyduğu anlatılara dayanarak Nil'in bir haritasını çizmişti. Nil'in kaynağının tepeleri karlı Ay Dağları'nda (bugünün Ruanda'sındaki Rowenzori Dağları) gösterdi. Nil'in kaynağının coğrafyası 1887-1889'da H.M. Stanley tarafından saptandı. Semliki Irmağı'nın dağdan aşağıya, Edward Gölü'nden Albert Gölü'ne, Gordon tarafından, Victoria Gölü'nden geldiği kanıtlanan ırmakla karışarak aktığı gözlemlenmişti. Victoria'nın Nil'in kaynağı olduğu doğrulanmış ve Batlamyus'un haritasının dikkat çekecek kadar doğru olduğu görülmüştü.