Modern cerrahlar kan kaybıyla nasıl başa çıkacaklarını iyi biliyor. Ancak şaşırtıcı olan kullandıkları yöntemlerin çoğunun yüzlerce, hatta binlerce yıllık olmasıdır. Kan kaybı tarihte daima büyük bir sorundu. Vücut kanının %20'sinden fazlasını kaybederse, kalp yavaşlar ve vücutta yeterince kan dolaşımı olmadığından hemorajik şok oluşur. Kan basıncı düşer ve vücut ısısında büyük azalma olur. Vücut, kanının %40'ından fazlasını kaybederse, tüm organlar durmaya başlar ve ölüm muhtemeldir.
Geçmişte ve günümüzde hekimlerin veya kimi zaman şifacıların başlıca görevlerinden biri kan kaybını durdurmaktı. Kan kaybını sınırlamak için kullanılan tekniklerin çoğu uzun zaman önce savaşlarda yaraları tedavi etmeye çalışırken keşfedilmiştir. Bunların çoğu hala cerrahlar tarafından kullanılıyor.
Eski Zamanlarda Kan Kaybını Önleme Yöntemleri
Yaranın Dağlanması
Dağlama, dünya çapında birçok kültür tarafından kullanıldı. Metal bir alet yarayı dağlamak için ateşte ısıtılır ve yaraya uygulanarak kanın pıhtılaşmasına ve hasarlı kan damarlarının kapanmasına neden olur.
Kan kaybını önleyen dağlama çok acı vericiydi ve ortaya çıkan yanık zaten yaralı olan vücutta çok fazla doku hasarına neden oluyordu. Ancak savaş alanında uygulaması kolaydı ve kan kaybının yanı sıra enfeksiyon riskini azalttığına inanılıyordu.
Diğer adıyla koterizasyon bugün büyük yaralarda kullanılmıyor ancak küçük ölçekli elektrikli koter cihazı iç kan kaybına neden olabilecek küçük kan damarlarını dağlayarak kapatmada yaygın kullanılıyor.
Ligasyon
Kan kaybını azaltmak için kullanılan bir başka eski teknik de, sütür adı verilen iplik veya tel parçasının kan damarının etrafına bağlanarak kapatıldığı ligasyondur. Hipokrat ve Galen gibi antik hekimler tarafından uygulanan bu yöntem, 16. yüzyılda Fransız askeri cerrah Ambroise Paré tarafından yeniden keşfedildi ve geliştirildi.
16. yüzyılda ampütasyondan sonra uzuvları mühürlemek için kullanılan en geleneksel yöntem, kaynar yağ ile dağlama uygulamaktı.
Bir keresinde 16. yüzyıl cerrahı Paré'nin yağı bitmiş ve doğaçlama yapmak zorunda kalmıştır. Hala tedaviye ihtiyacı olan askerler için terebentin (enfeksiyonu sınırlar), yumurta sarısı ve gül yağından oluşan bir tentür hazırladı. Geleneksel yöntemle tedavi edilen askerler hala acı içindeyken kendi tentürüyle tedavi edilenler çok daha iyi duruma geldi.
Bu savaş alanı doğaçlaması ile elde ettiği kanıtlar onu arter gibi büyük kan damarlarını bağlarken ligatür ipi kullanmaya yöneltti. Ancak ligatür sorunsuz bir işlem değildi. İpler yarayı enfekte etme eğilimindeydi, bu nedenle diğer cerrahlar tarafından yaygın olarak benimsenmedi. Yine de ilk kan kaybı önleme yöntemlerinden oldu.
Yaralı Bölgeye Turnike Uygulaması
Turnike, ampütasyon sırasında kan kaybını önlemek için kullanılan bir başka 16. yüzyıl yöntemi. Kanın uzuv boyunca akmasını sınırlamak için uzvun bir kısmına sabitlenen bir cihaz veya malzeme parçasıdır.
Turnike ile ligatür arasındaki fark, turnikenin kan akışını geçici olarak durdurması, ligatürün ise daha kalıcı olmasıdır.
Joseph Lister cerrahi açıklığı mümkün olduğunca kansız hale getirmek için turnike kullanmadan önce uzvun yükseltilmesini önerdi.
1904 yılında Harvey Cushing, silindirik bir torbayı şişirerek alttaki kan damarlarını sıkıştıran pnömatik turnikeyi geliştirdi. Bu tür bir turnike hızlı uygulanıp çıkarılabiliyordu ve kan damarının uzun süre kansız kalmasıyla oluşan sinir felci insidansını azaltıyordu. Turnike hala ameliyatlarda kan kaybını önlemek ve cerrahi işlemi daha kansız kılmak için kullanılıyor.
Yararlı Kişiye Kan Nakli
Bu tekniklerin hiçbiri işe yaramazsa halihazırda çok fazla kan kaybı yaşanmıştır. Yüzyıllar boyunca bir insandaki kan kaybını hayvan ya da insan kanıyla yenilemek için çeşitli girişimlerde bulunuldu ancak bunlar genellikle başarısız olmuştur.
İlk güvenli kan nakli veya transfüzyonu ancak 1901'de Karl Landsteiner'ın iki kişinin birbirine kan verebilmesi için kan gruplarının uyumlu olması gerektiğini keşfetmesiyle mümkün oldu. Tekniğin iyice geliştirilmesi zaman aldı ve kan nakli II. Dünya Savaşı sonrasına kadar genel olarak kullanılmadı.
Kan nakli sadece savaş alanında ve kazalardan sonra hayat kurtarmakla kalmadı, aynı zamanda bir cerrahın fazla kan kaybı nedeniyle girişmeye tehlikeli bulduğu bir ameliyatı gerçekleştirmesini sağladı.