Güney Afrika'nın Sömürgeleştirilmesi: Şiddetli Tartışmalara Yol Açan Topraklar

Güney Afrika'nın sömürgeleştirilmesi, bir dizi sömürgeci güce ve Avrupa yönetimine karşı mücadele eden birçok farklı halka ev sahipliği yapmıştır.

Güney Afrika'da sömürgeciliğin tarihi, kaynaklar ve savaşmak için nedenler açısından zengin bir toprakta galip gelmeye çalışan birçok insan grubuyla dolu uzun ve şiddetli bir hikayedir. Yüzyıllar boyunca Avrupalılar ve Afrikalılar birbirlerine karşı mücadele ettiler. Ancak bu sadece iki etnik grubun çatışması değildi. Afrikalı kabileler ve Avrupa ülkeleri Güney Afrika'da birbirlerine karşı savaşırken, birçok halk sömürge kontrolünden veya diğer kabilelerin kontrolünden bağımsızlık ve özgürlük arayışına girdi. Sömürgecilik, hiçbir incelik göstermeden Güney Afrika'ya kanlı ayak izlerini bıraktı ve ardında geçmişin miraslarıyla sorunlu bir ülke bıraktı.

Güney Afrika'nın Sömürgeleştirilmesi: Hollandalıların Gelişi

15. yüzyılın sonlarında Afrika'nın güney ucunu ilk kez dolaşanlar Portekizliler olmuştur. Vasco Da Gama ve Bartolomeu Dias, Hint Okyanusu'ndaki ticaret limanlarına ulaşmanın kolay bir yolunu ararken Güney Afrika kıyılarını keşfeden iki Portekizli kaptandı. Herhangi bir Avrupalının Güney Afrika'da kalıcı bir yerleşim kurmaya kalkışması için 50 yıl daha geçmesi gerekecekti. Ancak Güney Afrika'nın sömürgeleştirilmesi Portekizlilerle başlamadı. Hollandalılarla başladı.

1652 yılında Hollanda Doğu Hindistan Şirketi (VOC / Vereenigde Oostindische Compagnie) Cape'te bir yakıt ikmal istasyonu kurmaya karar verdi. Jan van Riebeeck komutasındaki küçük bir keşif ekibine bu görevi yerine getirmesi emredildi. Masa Körfezi ile Masa Dağı arasındaki Cape Yarımadası'na yerleşerek Cape Town'ı kurdular. Hollandalı çiftçiler toprağı işlemek için geldikçe yerleşim hızla büyüdü. Bu Hollandalı çiftçilere, aralarında Almanya ve Fransa'dan gelenlerin de bulunduğu Avrupa'dan başka çiftçiler de katıldı.

"Özgür burgher'lar" olarak bilinen bu çiftçilerle birlikte VOC, Hindistan, Endonezya, Doğu Afrika, Mauritius ve Madagaskar'dan on binlerce köle insan ithal etti ve onları kasabayı inşa etmek ve çiftliklerde çalışmak üzere işe aldı. 1666 yılında Hollandalılar Good Hope Kalesi'nin inşasına başladı. Yapımı 13 yıl süren kale bugün Güney Afrika'nın en eski binasıdır.

Ancak Cape'e yeni gelenler orada yaşayan tek insanlar değildi. Cape aynı zamanda sırasıyla göçebe çobanlar ve avcı-toplayıcılar olan Khoi-Khoi ve San'lara da ev sahipliği yapıyordu. Jan van Riebeeck ilk başta bu yerli halklarla ticaret yaptı, ancak sığır hırsızlığı da dahil olmak üzere çeşitli olaylar nedeniyle gerginlikler arttı ve Khoi-Khoi ve Sanlar yavaş yavaş yerleşimden uzaklaştı. Bazıları yerel nüfusa dahil olurken, birçoğu da 1713 yılındaki çiçek hastalığı salgınında hayatını kaybetti.

Bununla birlikte, Avrupalılar, köleleştirilmiş insanlar ve Khoi-San arasında önemli miktarda ırk karışımı, Cape Malayları ve Cape Renklileri olarak bilinen etnik grupların belirlenmesiyle sonuçlandı. Bugün bu etnik gruplar (Bantu kökenli insanları tanımlamak için kullanılan "Siyah -Black-"ın aksine) Renkli -Coloured- olarak adlandırılmaktadır. Cape'in valilerinden biri olan Simon van der Stel melez kökenliydi.

*"Coloured – Renkli-" Güney Afrika'da saldırgan bir terim değilken, akademik çevreler dışında kullanılan "Bantu "nun saldırgan olarak değerlendirilebileceğini belirtmek önemlidir. "Bantu" Sahra-altı Afrika'ya özgü etnolinguistik halk grubunu tanımlamak için kullanılır. Bu aynı zamanda farklı bir etnik grup olan ve Güney Afrika'daki en eski etnolinguistik grubu temsil eden Khoi-San ile karıştırılmamalıdır. Güney Afrika'da "Siyah" teriminin Khoi-San'ı da içerdiği iddia edilebilir. Bu durum, bir yandan etnik gruplar arasında ayrım yapma ihtiyacı duyarken bir yandan da saldırgan olmayan terimler bulmakta zorlanan akademisyenler arasında bir ikilem yaratmaktadır.

18. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Hollandalılar Güney Afrika'nın iç kesimlerini haritalamak üzere dört keşif gezisi göndermişti. Xhosa halkıyla ilk temas barışçıldı, ancak büyükbaş hayvan hırsızlığı sorunları Hollandalılar ve Xhosa arasında çatışmaya yol açtı.

İngilizler Geliyor

Napolyon Savaşları sonucunda Hollanda, Batavya Cumhuriyeti olarak tanındı ve Fransa'nın yakın müttefiki oldu. 1795 yılında İngilizler Muizenberg Savaşı'nın ardından Cape Kolonisi'ni ele geçirdi. Sekiz yıl sonra koloni Hollandalılara geri verildi ancak Blaauwberg Savaşı'ndan sonra 1806'da İngilizler tarafından tekrar ele geçirildi.

Hollandalı kolonistlerin kendi kanunlarını uygulamalarına izin vermelerine rağmen, İngilizler Hollanda dilinin kullanımını yasakladılar. Cape Kolonisi'nin İngilizleştirilmesi, Boer olarak bilinen Hollandalı kolonistlerin çoğu tarafından direnişle karşılandı ve birçoğu Büyük Yürüyüş olarak bilinen bir dizi göçle iç bölgelere gitmeye karar verdi.

İngilizler için iç bölgelere doğru genişlemek pek ilgi çekici değildi, çünkü asıl amaçları Cape Town'u Hindistan'daki zengin ticaret limanlarına gidip gelen uzun yolculukta bir dinlenme istasyonu olarak korumaktı.

Ancak daha sonraki keşifler ve çatışmalar, Güney Afrika'daki İngiliz kolonizasyonunun doğasını değiştirecekti. Cape Kolonisi'nin kuzeyindeki kurak Kalahari, 1849 yılında William Oswell ve ünlü David Livingstone tarafından keşfedildi. İngiliz sömürgeciler Orange Nehri boyunca ve kaynakların bulunduğu başka yerlerde küçük kasabalar kurmaya başladı. 1864'te elmasların keşfi, özellikle bugün Büyük Delik olarak bilinen devasa bir elmas madeninin kazıldığı Kimberley kasabası çevresinde nüfus patlamasına yol açacaktı.

Griqualar

Cape Kolonisi'nden kaçan tek halk Hollandalı kolonistler değildi. Birçoğu daha önce köleleştirilmiş olan renkli insanlar, daha önce köleleştirilmiş olan Adam Kok'un önderliğinde kuzeye doğru bir göçe öncülük edeceklerdi. 1800 yılı civarında bu insanların birçoğu bir araya gelerek göç etmeye başladı ve onlara Khoi-San halkı ve beyaz dönekler de katıldı. Sonunda bu insan grubu Griquas olarak tanındı.

Bu göçmenler Orange Nehri'ni geçerek Griqualand'ı kurdular, ancak bu süreç Adam Kok, oğlu Adam Kok II ve Adam Kok II'nin oğlu Adam Kok III tarafından yönetilerek nesiller boyu sürdü.

Zulu Genişlemesi

İngilizler Cape Kolonisini yönetmekle uğraşırken, ülkenin kuzeydoğusunda, bugün KwaZulu/Natal olarak adlandırılan bölgede, Zulu İmparatorluğu, Sotho dilinde Difeqane (zorunlu göç/dağılma) ve Zulu dilinde Mfecane (Ezme) olarak bilinen bir dizi olayda önemli bir rol oynayan büyük bir genişleme yaşıyordu. Bu olaya katkıda bulunan faktörlerin neler olduğuna dair pek çok teori vardır, ancak sonuçta şiddet, toplu katliamlar ve kargaşa ortaya çıkmıştır.

1818'den 1828'e kadar, bazı klanları birleştiren, diğerlerini uzaklaştıran ve daha az şanslı olanları köleleştiren ve öldüren Zulu Krallığı ortaya çıktı. Kral Shaka Zulu yönetimindeki Zulu impisleri (alayları) fetihlerinde acımasızdı ve İngilizlerin yanı sıra Boerlerle de çatışacak güçlü bir siyasi varlık yarattılar.

Boer Cumhuriyetlerinin Kuruluşu

Boerlerin Cape Kolonisi'nden ve İngiliz yönetiminden göç etmesinin ardından Voortrekkerler (Boerler), Zulularla çatışmalarına rağmen kendi bağımsız uluslarını kurdular. Voortrekker lideri Piet Retief'in öldürülmesi ve bunu takip eden Kan Nehri Savaşı, Boerler ve Zulular arasındaki çatışmalar dizisinde önemli olaylardı.

Transvaal Cumhuriyeti ya da sadece Transvaal olarak da bilinen Güney Afrika Cumhuriyeti 1852 yılında Güney Afrika'nın kuzeydoğusunda kurulurken, güneyde İngiltere'ye ait olan Orange River Egemenliği'nden Orange Free State oluşturuldu. Bölgede Kırım Savaşı sırasında geri çekilen bir İngiliz askeri varlığı vardı ve topraklar daha sonra Boerler tarafından talep edildi. Orange Free State, bugün Lesotho ülkesi olan bölgede Basotho halkına karşı savaşacak ve kaybedecekti.

Natalia olarak bilinen bir başka Boer cumhuriyeti de 1839 yılında kuruldu ancak kısa bir savaşın ardından 1844 yılında İngiltere tarafından ilhak edildi. Cape Kolonisi ve Natal Kolonisi'nin güçlü bir askeri varlığa sahip olmasıyla İngilizler, Güney Afrika'da Afrika ve Boer uluslarına baskı uygulayabilecekleri iki önemli dayanağa sahip oldular.

İngiliz-Zulu Savaşı

19. yüzyılın sonlarında İngilizler tüm Güney Afrika cumhuriyetleri, kabile toprakları, koloniler ve Afrika krallıklarından bir federasyon oluşturmaya çalıştı. Bu fikir, Kanada federasyonunu yaratan 1867 tarihli başarılı İngiliz Kuzey Amerika Yasası'na dayanıyordu.

İlk engel bu fikrin ölüm çanı oldu. Zulu Kralı Cetshwayo'ya gönderilen bir ültimatom reddedildi ve Zulu Krallığı ile Britanya İmparatorluğu arasında İngiliz-Zulu Savaşı patlak verdi.

Hazırlıksız olan İngilizler Isandlwana Savaşı'nda büyük bir yenilgiye uğradı, ancak bir gün sonra 150 kişilik küçük bir kuvvetin binlerce Zuluya karşı bir misyon istasyonunu savunmayı başardığı Rorke's Drift Savaşı'nı kazandılar. 4 Temmuz 1879'da Ulundi Muharebesi Anglo-Zulu Savaşı'nı sona erdirdi ve Zulular teslim oldu.

Ancak Güney Afrika'daki grupların, herhangi bir federalleşme girişiminin işe yaraması için çok fazla şiddet yanlısı olduğu anlaşıldı.

İngiliz İlhakı ve Birinci İngiliz-Boer Savaşı

İngilizler 19. yüzyılın ikinci yarısı boyunca, 1877'de Güney Afrika Cumhuriyeti de dahil olmak üzere Güney Afrika'nın çeşitli bölgelerini ilhak etmeye çalıştı. Bu durum 1881 yılında Birinci Anglo-Boer Savaşı olarak bilinen bir dizi küçük savaşa yol açtı. Boerler İngilizlerin beklediğinden daha güçlüydü ve Majuba Tepesi'ndeki Boer zaferi İngilizleri Güney Afrika Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını kabul etmeye zorladı.

Majuba Tepesi Muharebesi'nde yaklaşık 450 Boer, 400 İngiliz askerinden oluşan bir kuvvete karşı bir koppie'yi (tepe) savundu. İngilizler, komutan Tümgeneral Sir George Pomeroy Colley de dahil olmak üzere 92 ölü verirken Boerler sadece bir kişi kaybetti.

Muharebe, İngilizlerin kırmızı üniforma giyme alışkanlığının Afrika Veld'inde bir sorumluluk olduğunu kanıtladı. Ayrıca İngilizlerin Boer Cumhuriyetlerini pasifize etmek için önemli miktarda kaynak yatırımı yapmaları gerektiğini de kanıtladı.

Altın!

1886'da Transvaal'daki Witwatersrand'da altın keşfedildi. On yıl içinde Witwatersrand dünya altın üretiminin neredeyse dörtte birini karşılar hale geldi. Bu endüstrinin Güney Afrika Cumhuriyeti sınırları içinde yer alması Britanya İmparatorluğu'nda büyük bir şaşkınlık yarattı.

İngilizler, İngiliz halkının Boer cumhuriyetine göçünü teşvik ederek Güney Afrika cumhuriyetini İngiliz egemenliği altına almaya çalıştı. Bunun istenen demografik sonuçları doğurduğu düşünüldüğünde, Transvaal'de İngilizce konuşanlar arasında bir ayaklanma yaratmak amacıyla Aralık 1895'te Jameson Baskını'nı başlattılar. Leander Starr Jameson tarafından yönetilen ve Cecil John Rhodes'un emriyle hareket eden baskın başarısız oldu ve Boer cumhuriyeti ile Britanya İmparatorluğu arasındaki gerilimi daha da arttırdı.

Güney Afrika'nın sömürgeleştirilmesi hikayesinin son bölümleri kanlı olmaya devam etti.

İkinci Anglo-Boer Savaşı

1899 yılında Britanya İmparatorluğu Boer cumhuriyetleriyle yeniden savaşa girdi. Bu, Boerlerin inatçı direnişinin üstesinden gelmeye çalışan Britanya'nın yıllarca sürecek ve yakılıp yıkılan topraklara, kitlesel göçlere, toplama kamplarına ve binlerce sivilin ölümüne sahne olacak bir çatışmada modern savaşın ilk deneyimi olacaktı. Lord Kitchener komutasındaki İngilizler, İkinci Anglo-Boer Savaşı'nda İngiliz halkını şok edecek vahşetlere imza attılar.

Büyük Colenso Muharebesi gibi ilk zaferlere rağmen Boerler konvansiyonel olarak yenilgiye uğratıldı, ancak İngilizler hala savaşmaya devam eden gerilla komandolarına (bu anlamda "komando" terimi gerilla savaşçılarından oluşan bir birimi ifade eder) karşı mücadele etti. İngilizler onları teslim olmaya zorlamak için çiftliklerini yakmış, kadın ve çocuklarını toplama kamplarına koymuş ve burada 26.000 kişi kasıtlı ihmal ve yetersiz beslenme nedeniyle ölmüştür. Savaş sadece beyazlar arasında olmasına rağmen, 17.000'den fazla Siyah da toplama kamplarında öldü.

1902'de imzalanan Vereeniging Antlaşması ile savaş sona erdi ve Boer Cumhuriyetleri, kendi kendini yöneten bir dominyon oluşturmaya başlayan Britanya İmparatorluğu'na bağlandı. Bu dominyon 1910 yılında Güney Afrika Birliği olarak tanındı ve ilk başbakanı Louis Botha oldu.

Güney Afrika Cumhuriyeti

Birlik, İngiltere ile yakın bağlarını sürdürdü ve Güney Afrika her iki Dünya Savaşı'na da katılarak Müttefiklerin yanında savaştı. 1948'de DF Malan yönetimindeki Ulusal Parti iktidarı ele geçirdi ve İngiltere ve dünyanın büyük bir kısmıyla ilişkilerin kötüleşmesine yol açacak ırkçı apartheid politikalarını yürürlüğe koydu.

1960'ta yapılan referandumun ardından Güney Afrika cumhuriyet oldu ve İngiliz Milletler Topluluğu'ndan çekilerek İngiltere ile olan tüm sömürge bağlarını etkin bir şekilde kopardı. Beyazlar için sömürge çağı sona ermişti, ancak siyahlar için sömürge koşullarında yaratılan ırk ayrımcılığı sorunu on yıllar boyunca devam etti.

Farklı insanlar için, Güney Afrika'da sömürgeciliğin sona ermesinin ne zaman ve nasıl tanımlanacağına dair faktörler değişmektedir. Beyaz olmayan pek çok kişi için sömürgecilik ya da en azından onun mirası hala günlük yaşamın bir parçasıdır.

Nelson Mandela'nın Güney Afrika'nın ilk siyahi devlet başkanı olduğu 1994 seçimlerinden sonra bile, ırkçılıkla ilgili yasal düzenlemelerin kaldırılmış olmasına rağmen, sömürgeciliğin sosyal yapılarının dinamikleri bugün de ABD'de olduğu gibi devam etmektedir.

Güney Afrika'nın tarihi uzun, kanlı ve karmaşıktır; birçok insan grubu birbirleriyle mücadele etmiş ya da sadece hayatta kalmak ve kendilerini var hissedecekleri bir yer bulmak için mücadele etmiştir.

Güney Afrika'nın sömürgeleştirilmesinin mirasının bir süre daha devam edeceği kesindir.