Hem Mao Zedong hem de Henry Kissinger 20. yüzyılın değişen dünya düzeninde önemli figürlerdi. Yirminci yüzyıla iki korkunç savaş, Komünizmin ortaya çıkışı ve nükleer savaş ihtimalini sürekli gündemde tutan Soğuk Savaş damgasını vurmuştur.
Mao Zedong, 1935'ten 1976'daki ölümüne kadar Çin Komünist Partisi'nin (ÇKP) başkanlığını yapmış ve sonunda Çin Halk Cumhuriyeti ile sonuçlanan komünist devrimde kilit bir rol oynamıştır. 1949 yılında Mao Zedong'un Komünist Partisi (ÇKP) Milliyetçi hükümeti başarılı bir şekilde devirerek iktidarı ele geçirdi; Mao'nun kendisi de devlet başkanı oldu. Mao'nun iktidarının getirdiği sonuçlar çeşitlilik göstermiştir. Çin'in küresel bir güç haline gelmesine yardımcı olan kültürel ve teknik dönüşüme öncülük ettiği için haklı olarak takdir edilse de, bunu sayısız hayat pahasına yaptı. Mao'nun Büyük İleri Atılımı milyonlarca insanın hayatına mal olan ciddi bir açlığa yol açmış, Kültür Devrimi ise pek çok siyasi muhalifinin idam edilmesi ya da tutuklanmasıyla sonuçlanmıştır. Birçok hata yapmasına rağmen Mao ölene kadar iktidarda kalmayı başardı ve bu da onu sadece Çin'de değil uluslararası alanda da önemli bir figür haline getirdi.
Kissinger: Çin ve ABD arasındaki diplomatik ilişkinin mimarı
1923'te Almanya'da doğan Henry Kissinger ve ailesi, Nazi rejiminden kaçmak için 1938'de Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etti. Kissinger II. Dünya Savaşı sırasında silahlı kuvvetlerde görev yaptı ve ardından Harvard'a dönerek lisans derecesini ve hükümet doktorasını aldı. Daha sonra üniversitede ders verdi. Bu sayede Kissinger başarılı bir siyasi kariyere sahip oldu ve sonunda yurtdışındaki Amerikan diplomasisinde önemli bir figür haline geldi. Kissinger, Nixon'ın Ulusal Güvenlik Konseyi başkanı (1969-1975) ve Dışişleri Bakanı (1973-1975) olarak görev yaptı. (1973-1977). Amerika Birleşik Devletleri ile Çin arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi Kissinger'ın stratejisinin önemli bir parçasıydı. Mao'nun Komünist Partisi'nin Çin'de kontrolü ele geçirdiği 1949 yılından beri iki hükümet arasında resmi bir iletişim yoktu.
Amerika Birleşik Devletleri ve Çin arasındaki resmi bağların yeniden başlatılmasına hem Mao hem de Kissinger büyük ölçüde yardımcı olacaktı. Bu nedenle ikilinin birkaç kez yüz yüze görüşmesi şaşırtıcı olmamalıdır. Ancak beklenmedik olan, Mao'nun 1973'teki bir konferansta milyonlarca Çinli kadının Amerika Birleşik Devletleri'ne gönderilmesi konusunu gündeme getirmesidir.
Mao Zedong'un her iki tarafı da şaşırtan Çinli kadınlar teklifi
Kissinger 1973 yılında Mao ve diğer Çinli hükümet yetkilileriyle diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılması konusunu görüşmek üzere Pekin'e gitti. Ancak Mao başka bir şey düşünüyordu. Office of the Historian görüşmeyi yazıya döktü ve Mao'nun şu sözlerini aktardı: "Şu anda ülkelerimiz arasındaki ticaret nispeten yetersiz. Yavaş yavaş artıyor. Çin gerçekten yoksul bir ülke, biliyorsunuz. Evet, çok fazla kaynağımız yok. Bol miktarda sahip olduğumuz şey kadınlardır." Mao sözlerinin devamında, "Eğer onları istiyorsanız, size birkaç tane, belki de on binlerce verebiliriz" dedi.
Mao'nun fikrinde ne kadar ciddi olduğu açık değil. Mao teklifini yaptığında gülüşmeler oldu, ancak resmi tutanak, daha sonra birçok kez bu konuyu gündeme getirmeye devam ettiğini gösteriyor. Bir ara 10 milyon kadınla evlenmeyi teklif ediyor. Buna karşılık daha fazla gülüşme oldu. Kissinger konuşmayı asıl amacına geri döndürmek için elinden geleni yaptı ve ekledi: "Çin ile ticaret tamamen ekonomik açıdan bizim çıkarımıza değil. Toplantımızın amacı siyasi ilişkilerimiz için hayati önem taşıyan bir bağlantıya zemin hazırlamaktır."
Mao Zedong'un aklından geçenler
Mao gibi radikal bir adam için bile ülkesinin kadınlarını pazarlık kozu olarak sunmak saçma görünüyor. Yine de teklifin gerekçesini açıklığa kavuşturmak için çaba sarf etmiştir. Ne düşündüğü sorulduğunda Mao, "Ülkenizi felakete boğmalarına izin vermek çıkarlarınıza zarar verir, bu nedenle onlarla işbirliği yapacağız. Toplumumuzda çok fazla kadın var ve erkeklerden farklı şeyler yapıyorlar. Sürekli çocuk yapıyorlar ve biz onlara yetişemiyoruz. Bunu yapmak yükümüzü azaltaca" demiştir.
Mao'nun aşırılıklara olan eğilimi ve önerisine her zaman eşlik eden kahkahalar şaka yapıyor gibi görünmesine neden olsa da bu kesin olmaktan uzaktır. Mao'nun planı hiçbir zaman uygulanmadı. Council on Foreign Relations'a göre iki ülke ancak 1979 yılında, Mao öldükten ve Kissinger dışişleri bakanlığından istifa ettikten sonra diplomatik ilişki kurabildi.