Amerika Birleşik Devletleri 1783 yılında Paris Antlaşması ile İngiltere'den resmi olarak bağımsızlığını kazanmış olsa da, İngiltere genç cumhuriyeti rahat bırakmadı. Sınırlar ve ticaret konusunda iki ülke arasında kısa sürede anlaşmazlıklar ortaya çıktı. İngilizler, Atlas Okyanusu'ndaki deniz kuvvetlerinde görev yapmaları için Amerikan gemilerindeki denizcileri düzenli olarak baskı altında tutuyordu.
Ayrıca ABD, Avrupa'da devam eden Napolyon Savaşları nedeniyle Fransa ve İngiltere arasındaki zorlu bir ihtilafın ortasında kaldı. ABD'nin batı sınırındaki genişlemesi, kuzeyde hala Kanada'yı kontrol eden İngilizleri rahatsız ediyordu. Birbirinden ayrı bu üç gerilim hızla 1812 Savaşı'na dönüştü ve genç ve sınanmamış Birleşik Devletler özgürlüğünü korumak için ikinci bir mücadeleye girmek zorunda kaldı.
1812 Savaşı Öncesi Birleşik Devletler ve Fransa: 1790'lar-1803
Amerika Birleşik Devletleri 1783 yılında Paris Antlaşması ile İngiltere'den bağımsızlığını resmen kazanmıştı. Fakat bu ilişkilerin sıcak olacağı anlamına gelmiyordu. Büyük Britanya hala kuzeyindeki Kanada'yı elinde tutuyordu ve Atlantik Okyanusu'ndaki egemen güç konumundaydı. 1790'lara gelindiğinde, Amerikan Bağımsızlık Savaşı sırasında müttefik olan Fransa ile ilişkileri ticari anlaşmazlıklar nedeniyle bozulmaya başlamıştı. Konu denizaşırı ticaret olduğunda Fransa ve İngiltere arasına sıkışan ABD, gemilerinin her iki ülke tarafından da zapt edilmesine tanık oluyordu. Amerikan diplomatlar hem Fransa hem de İngiltere ile bazı anlaşmalar yapmaya çalıştı ama ABD ile İngiltere arasındaki 1794 tarihli Jay Antlaşması Fransa'nın husumetini artırmaktan öteye gitmedi.
İlgili: Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nın Ekonomik Sonuçları
1802 yılında, Fransız-Kızılderili Savaşı'nın sonunda İspanya'ya verilen Louisiana Bölgesi ansızın Fransa'ya iade edildi. Böylece ABD'nin Meksika Körfezi'nde Mississippi Nehri'nin hemen kıyısında yer alan New Orleans limanına ulaşımı tamamen ortadan kalktı. Müstakbel ABD Başkanı James Monroe bir anlaşma yapmaya çalışmak üzere Paris'e gönderildi. Fransızların yeni lideri Napolyon Bonapart, yaşanan bir köle devriminin ardından Karayip adası Haiti'yi yeniden ele geçirmekte başarısız olmuştu ve İngiltere ile savaşın kapıda olduğunu biliyordu. Napolyon, Kuzey Amerika'daki Fransız topraklarını geri almanın pek mümkün olmadığını bildiğinden, Louisiana Bölgesi'nin tümünü 15 milyon dolar karşılığında Amerika Birleşik Devletleri'ne satmayı teklif etti. ABD Başkanı Thomas Jefferson kabul etti ve yapılan satın alma Birleşik Devletler'in büyüklüğünü neredeyse iki katına çıkardı.
1812 Savaşı Öncesi Birleşik Devletler ve Britanya: 1804-1812
Özellikle Fransa ve Britanya'nın kısa süre içinde savaşa girmesi nedeniyle, Fransa ile düzelen ilişkiler ABD'yi İngiltere ile daha büyük bir gerilim içine sürükledi. Napolyon'un tüm Avrupa'yı ele geçirmeye çalıştığı Napolyon Savaşları, İngiltere'yi orduda yetişmiş insan gücüne muhtaç hale getirdi. Dolayısıyla Atlantik Okyanusu'ndaki asker toplama faaliyetleri arttı. Britanya gemileri Amerikan gemilerini durdurup denizcilere zorla el koyuyor ve onları Britanya gemilerinde askerlik yapmaya zorluyordu.
Press-ganging olarak da tanımlanan bu uygulama Amerikan siyasi değer yargılarıyla doğrudan ters düşüyor ve Britanya'nın Amerika Birleşik Devletleri'nde sert bir şekilde kınanmasına yol açıyordu. Cevap olarak Britanya, masum denizcileri kaçırmadığını ve Kraliyet Donanmasından kaçan asker kaçaklarını hedef aldığını savunuyordu.
İngilizlerin Amerikalı denizcileri zorla alıkoyması 1812 Savaşı'nın başlıca nedenlerinden biri olarak görülse de, savaş öncesinde ABD ile İngiltere arasında toprak tartışmaları da vardı. Amerika Birleşik Devletleri'nin hemen kuzeyinde Kanada hala bir İngiliz toprağıydı. Her iki ülkenin de üzerinde hak iddia ettiği Maine bölgesi doğrudan ihtilaf kaynağıydı. Artık İngiliz toprakları ve Amerikan toprakları, Meksika Körfezi'nden Kanada'ya kadar uzanan yeni Louisiana Bölgesi'nde birbirleriyle sınır komşusuydu. Kuzeydeki Kanada yakınlarındaki ABD yerleşimcileri, İngilizler tarafından teşvik edildiği iddia edilen Amerikan yerlilerinin saldırılarıyla karşı karşıyaydı. Zira İngilizler, Amerika'nın Kanada'yı işgal edebileceği öngörüsüyle yıllardır Kanada ve yakınlarındaki Amerikan yerlileriyle sıkı ilişkiler geliştiriyordu.
1812 Savaşı Başlıyor
ABD ile İngiltere arasındaki gerilim en az beş yıldır devam etmekteydi ve hem Kongre hem de ABD Başkanı James Madison olası bir savaşın etkilerini aylarca sessizce değerlendirmişlerdi. İngilizlerin kışkırttığı iddia edilen Kızılderili saldırılarına maruz kalan Batı ve İngilizlerle daha az ticaret yapan Güney'de savaşa karşı olanların sayısı, Kuzeydoğu'da savaşa karşı olanların sayısından fazlaydı. Ayrıca pek çok Amerikan, Kanada'yı Avrupa'da Fransa'yla savaşmakla meşgul olan İngiltere'nin elinden alabilme olasılığı karşısında sabırsızlanıyordu.
Kongrenin 18 Haziran 1812'de savaş ilan etmesinin en belirgin gerekçesi, müstakbel ABD Başkanı William Henry Harrison komutasındaki ABD Ordusu askerlerinin Tecumseh liderliğindeki Shawnee kabilesinden savaşçılarla çarpıştığı Kasım 1811'deki Tippecanoe Muharebesi'ydi. Bugünkü Indiana'da yapılan bu savaş Shawnee'lerden çok ordunun zayiat vermesine yol açmış olsa da, Madison yönetimi bu savaşı Amerikan yerlilerini ABD'ye karşı kullanan İngilizlerin tahriklerine karşı kazanılmış büyük bir ABD zaferi olarak duyurmuştur.
1812 Savaşı: ABD Kanada'yı İşgal Ediyor
1812 yılında Kuzey Amerika'da 1812 Savaşı başladığında ne ABD'nin ne de Britanya'nın savaş için çok fazla planı ya da askerî gücü vardı. Siyasi bölünmelerin ve altyapı sorunlarının yaşandığı Birleşik Devletler hala yeni bir ulustu ve İngiltere de Avrupa'da Napolyon'la mücadele halindeydi. Bu nedenle savaş mecazen güçlü bir "gürültüyle" başlamadı. İngilizlerin öncelikli olarak Napolyon'a yoğunlaşmasıyla birlikte ABD, 1812 Savaşı'ndaki ilk saldırısını basit bir hedef olarak görülen Britanya Kanada'sını ele geçirerek başlattı.
İngiltere'nin takviye gönderemediği Temmuz 1812'de ABD, Kanada'da Detroit yakınlarındaki İngiliz ileri karakollarına yönelik saldırılara başladı. Çatışmalar, İngiliz askerleri ve Kızılderili müttefiklerinin ABD güçlerini geri püskürtmesi ve Detroit'i Ağustos ayında almasıyla birlikte Amerikalılar için kötü geçti. Amerikalılar New York seferinde daha şanslıydı, başlarda İngilizleri alt etseler de sonrasında hızla geri çekilmeye başladılar. Birçok milis Kanada'ya ilerlemek istemediği için ABD'nin milisleri sıklıkla kullanması bir zayıf nokta olarak göze çarpıyordu. Dolayısıyla 1812'deki çatışmalar sınırlı kaldı ve hem ABD hem de Kanada güçleri diğer tarafın topraklarına yönelik kapsamlı girişimlerde bulunmak istemedi.
1812 Savaşı Sırasında: ABD Donanması Britanya Donanmasını Şaşırttı
Her ne kadar ABD Ordusu Kanada'daki İngiliz kuvvetlerine göre oldukça yetersiz seviyede eğitim ve ekipmanla donatılmış olsa da, ABD Donanması kudretli Kraliyet Donanması için can yakıcı bir sürprize dönüşmüştür. "Old Ironsides" takma adlı USS Constitution, Kraliyet Donanması'na yönelik savaşlarda, top atışlarının yanlarından sekip gittiği görüldüğünde bu ünü kazanmıştır. 19 Ağustos 1812'de Constitution, HMS Guerriere'e karşı sonuç alıcı bir muharebe kazandı. Aralık ayında Constitution bir başka İngiliz savaş gemisi olan HMS Java'yı bozguna uğrattı. Constitution, savaşın sonuna kadar birçok İngiliz savaş gemisini imha etmiş ve birçok ticaret gemisini de alıkoymuştu.
Bir diğer Amerikan savaş gemisi olan USS United States, HMS Macedonian'ı ele geçirerek Ekim 1812'de İngilizleri gafil avladı. USS Hornet Şubat 1813'te bir İngiliz yelkenlisini kolayca ele geçirdi ve ABD filosu Eylül ayında Eerie Gölü'nde bir İngiliz filosunu alt etti. Amerika'nın bu beklenmedik üstünlükleri süper güç bir düşmanla savaşırken çok önemli olan moral üstünlüğünü sağladı. İngilizler karada çoğu zaman askeri personel, mühimmat ve talim bakımından avantajlıydı.
1813-14: Amerikan Yerlileri Seferi
İngiltere, Napolyon'a karşı devam eden mücadele boyunca Kanada'ya kuvvet gönderemedi. Fakat Kızılderili müttefiklerini, Kızılderili toprakları üzerinde yayılma politikası izleyen ABD'ye karşı harekete geçmeye ikna etti. Bu dönemde birçok kabile ABD ya da Britanya ile ittifak kurdu. Britanya ile müttefik olmayı seçen kabilelerin bir çoğu onları yükselen ABD'den daha az tehlikeli olarak kabul ediyordu. Amerikan yerlilerinin en büyük bağımsız seferi olan Creek Muharebesi (1813-14) Güney'de yapıldı ve çeşitli Creek kabileleri arasında bir bölünmenin yaşanmasına neden oldu.
Red Stick kabilesi ABD'ye karşı savaştı ve en ünlü çarpışma 30 Ağustos 1813'teki Fort Mims Katliamı (günümüz Alabama'sında) oldu. Red Sticks'in beklenmedik zaferi, ABD'nin Red Sticks'i donattığını tahmin ettiği İngilizlere olan kızgınlığını arttırdı. Bölgenin bir diğer önemli kabilesi olan Choctaw, Red Sticks'e karşı hızla ABD ile müttefik oldu ve New Orleans Muharebesi'nde İngilizlere saldırdı. Genellikle ABD, Kızılderili düşmanlarını savaş içi süreçte bozguna uğratarak 1812 Savaşı'nın akıbetini kestirilemez hale getirmiştir.
Ağustos 1814: Britanya ABD'yi İşgal Etti
Fransa, 1814 baharında İngiltere, Avusturya, Prusya ve Rusya tarafından yenilgiye uğratıldı. Fontainebleau Antlaşması'nın bir gereği olarak Napolyon tahttan çekildi ve Akdeniz'deki Elba adasına sürüldü. Britanya artık yönünü Amerika Birleşik Devletleri'yle mücadeleye çevirebilecek durumdaydı. İngilizler genç ulusu fethetme gücüne sahip olduğundan, ABD'de savaş büyük bir endişe kaynağı haline gelmişti. Binlerce Kırmızı Ceketliden oluşan ve Avrupa'da savaşarak deneyim kazanmış büyük bir kuvvet Ağustos ayında Maryland'e ayak bastı. Bu kuvvetler Maryland'deki ABD güçlerini süratle etkisiz hale getirdiler ve başkent Washington DC'ye yöneldiler.
İngiliz kuvvetleri Washington'daki ABD Kongre Binası'nı ve Beyaz Saray'ı yaktı. İngilizler yanlışlıkla gerçekleşen bir barut patlamasında çok sayıda askerin ölmesinin ardından kentten geri çekilmeye başladı. Amerikan kuvvetleri hızla şehre geri döndü ve bölgeyi baştan yapılandırmayı planladı. Amerikan kuvvetlerinin Washington DC'den hızla tahliye edilmesi, görevde bulunduğu sırada aktif olarak askerlere komuta eden ilk ve bugüne kadar da tek ABD Başkanının James Madison olmasının yolunu açtı.
1814'ün Sonları: ABD'nin Zaferleri Barış Müzakerelerini Başlattı
Başkent Washington'a yapılan saldırının ardından İngilizler 1812 Savaşı'nı kazanacak gibi görünüyordu. Büyük bir İngiliz kuvveti Kanada'da Plattsburgh yakınlarında New York'u istila etmek için harekete geçti. İki karşıt ülkenin donanma kuvvetleri Champlain Gölü'nde 11 Eylül'de sıcak bir çatışmaya tutuştu. Beklenmedik bir şekilde USS Saratoga, Champlain Gölü Muharebesi esnasında kayda değer bir üstünlük sağlayarak HMS Confiance'ı mağlup etti ve İngiliz işgalini durdurdu. Çatışmaların karadaki ayağı olan Plattsburgh Muharebesi, İngiliz kuvvetlerinin Champlain Gölü'nü geçmeye çalışırken bozguna uğratılması neticesinde bir Amerikan zaferine dönüşmüştür.
Atlantik Kıyısı boyunca güneye doğru ilerleyen İngilizler eşzamanlı olarak Maryland eyaletinin Baltimore bölgesini zapt etmeye çalışıyorlardı. İngilizler 13-14 Eylül gecesi boyunca kenti koruyan McHenry Kalesi'ni top ateşine tuttu. Yoğun ateş altında geçen 27 saate rağmen Birleşik Devletler bayrağı gönderde dalgalanıyordu. Bu tarihi olay, şair Francis Scott Key'in de tanıklık ettiği ünlü Star-Spangled Banner'a ilham kaynağı olmuştur. İngilizler Baltimore'u ele geçiremeyince şehri terk etti. New York'taki çifte zaferin hemen ardından gelen Baltimore Muharebesi'ndeki Amerikan zaferi, İngilizleri savaşı bitirmek için müzakere masasına getirmeye yaramıştır.
1812 Savaşı'ndaki Son Meydan Okuma: Güneyin Korunması
Amerika, Plattsburgh Muharebesi ile kuzey sınırlarını korumuş ve Baltimore Muharebesi ile başkentinin İngilizler tarafından geri alınmasını engellemişti ama ülkenin güney sınırları İngiliz saldırılarına açıktı. ABD'nin Louisiana Purchase (Louisiana'nın satın alımı ) ile satın aldığı New Orleans, İngilizlerin eline geçmeye karşı korumasızdı. Savaşa tarafsız kalan İspanya'nın 1814'te İngiliz birliklerinin Florida'yı kullanmalarına müsaade etmesi Amerika'nın karşılık vermesine yol açtı. Korkulan, Güney'deki bu İngiliz üssünün Amerikan yerlilerini ve savaştan kaçan köleleri silahlandırıp savaşta İngilizlere destek olmak için kullanılabileceğiydi.
Kasım ayında Albay Andrew Jackson Pensacola'ya saldırmaya karar verdi. Oldukça az sayıdaki İngiliz ve İspanyol birlikleri 3.600 kadar ABD askeri tarafından alt edildi ve İngilizler Florida'yı boşalttı. İngilizlerin sıradaki hamlesinin New Orleans olacağını tahmin eden Jackson oraya doğru ilerledi.
Gent Antlaşması, Aralık 1814
ABD'yi işgal etmeye yönelik İngiliz girişiminin New York, Maryland ve İspanyol Florida'sında başarısızlığa uğraması üzerine diplomatlar savaşın sona ermesini istedi. Zira Napolyon Savaşları sona ermişti, İngiltere'nin artık asker toplama uygulamasına gerek kalmamıştı ve ABD'nin Fransa ile olan ilişkilerine dair gerilimler de bir sorun olmaktan uzaklaşmıştı. Özetle, iki hükümet de savaşın devam etmesini istemiyordu. Ayrıca her iki ülkedeki tüccarlar da 1807'den beri büyük kısıtlamalar altında olan ticareti yeniden canlandırmak istiyordu.
Rus Çarı'nın arabuluculuk yaptığı Gent Antlaşması 24 Aralık 1814'te İngiltere ve ABD tarafından imzalandı. Hiçbir ülke yeni toprak kazanmadı ve işler esasen savaş öncesi haline döndü. Gerek Amerika Birleşik Devletleri gerekse Kanada, savaş öncesi mevcut statükoya dönüşü kendileri için önemli bir zafer olarak görüyordu: ABD büyük ve köklü bir düşmana karşı bağımsızlığını muhafaza etmiş, Kanada ise Amerikan işgallerini geri püskürtmeyi başarmıştı. ABD'de halkın maneviyatı yükseldi ve İyi Duygular Dönemi (Era of Good Feelings) başladı.
1815: New Orleans Muharebesi – Atlantik'i Geçemeyen Ateşkes
Gent Antlaşması imzalanmış olmasına rağmen, henüz savaşın en ünlü muharebesi yaşanmamıştı. Andrew Jackson, Florida Pensacola'da İngiliz ve İspanyolları yendikten sonra New Orleans'a varmış ve ordusunu burada toplamıştı. Belçika'nın Gent kentinde görüşmeler devam ederken, Aralık ayı başlarında İngiliz birlikleri New Orleans yakınlarına çıkarma yaptı. Antlaşmanın imzalanmasından günler sonra Aralık ayı sonlarında, iki taraf da ateşkes anlaşmasından habersiz savaşmaya devam etti. İngiliz birlikleri 8 Ocak'ta şehri ele geçirmek üzere saldırıya geçme kararı aldı. Modern teknolojinin eksikliği nedeniyle haberin Atlantik'i boydan boya geçmesi haftalarca sürdü ve her iki ordu da savaşın sonlandığından habersizdi.
İlgili: Transatlantik Telgraf Kablosu: 1858'de okyanusa kablo döşemek
İngilizler tarafından 8 Ocak'ta yapılan taarruz, çatışmanın bu safhasında savaşta ustalaşmış olan Amerikalılar tarafından kırıldı. Amerikan mevzilerini geçemeyen İngilizler geri çekildi. Tümgeneral Andrew Jackson milli bir kahraman haline geldi ve sonuçta onu Beyaz Saray'a taşıdı. 1812 Savaşı fiilen 24 Aralık 1814 tarihinde sona ermiş olmasına rağmen, ABD Senatosu Gent Antlaşması'nı 15 Şubat'a kadar tasdik etmedi, dolayısıyla New Orleans Muharebesi'ndeki Amerikan zaferi antlaşmanın yüksek bir skorla teyit edilmesine yardımcı oldu.
1812 Savaşı Hakkında Sık Sorulanlar
1812 Savaşı'na yol açan neydi?
İngiltere'nin Fransa ile savaşının ABD'ye getirdiği ticari kısıtlamalar, ABD'nin her iki güçle ilişkilerini daha da kötüleştirdi. Her ne kadar ne İngiltere ne de Fransa başlangıçta ABD'nin tarafsız olarak birbirleriyle ticaret yapma hakkını kabul etmemiş ve bunu yapmaya çalışan ABD gemilerini cezalandırmış olsa da, Fransa 1810'a gelindiğinde bu konudaki uzlaşmazlığını yumuşatmaya başlamıştı. Bu durum, ABD'de Fransız yanlısı bazı politikacıların yükselişi ve bazı Amerikalıların İngilizlerin sınırdaki Amerikan yerlileri arasında huzursuzluk yarattığına dair inançlarıyla birleşince, bir ABD-İngiliz savaşına zemin hazırladı. ABD Kongresi 1812 yılında savaş ilan ederek 1812 Savaşı'nı başlattı.
1812 Savaşı nasıl sona erdi?
İngiltere ve ABD arasındaki barış görüşmeleri 1814 yılında başladı. İngiltere, kısa süre önce batı seferine ek birlikler gönderdiği Amerika'dan bir zafer haberi beklerken müzakereleri durdurdu. Ancak Plattsburgh, New York ve Baltimore, Maryland gibi yerlerden gelen kayıp haberleri ve Wellington Dükü'nün savaşa devam edilmemesi yönündeki tavsiyeleri, İngilizleri barışı daha samimi bir şekilde sürdürmeye ikna etti ve her iki taraf da Aralık 1814'te Gent Antlaşması'nı imzaladı. Savaşın son muharebesi bundan sonra, barış anlaşmasından habersiz bir İngiliz generalin New Orleans'a düzenlediği ve büyük bir hezimete uğrayan saldırıyla gerçekleşti.
1812 Savaşı halk desteğine sahip miydi?
1812 Savaşı Atlantik'in her iki yakasında da karışık bir desteğe sahipti. Önceki 20 yılın büyük bir bölümünde Napolyon'la savaşmış olan İngilizler yeni bir çatışmaya hevesli değillerdi, ancak Amerika'nın Fransızlara verdiği ticari destekten de hoşlanmıyorlardı. Amerikalıların savaşla ilgili duyguları da benzer şekilde, çoğu zaman coğrafi hatlar boyunca bölünmüştü: New Englandlılar, özellikle de denizciler, 1812 Savaşı'na karşıydı. Güneyliler ve Batılılar ise ABD'nin yurtdışındaki itibarını artıracağı, genişlemesi için fırsatlar yaratacağı ve Amerikan ticari çıkarlarını İngiliz kısıtlamalarına karşı koruyacağı umuduyla savaşı savunuyordu.
Amerikan yerlileri 1812 Savaşı'nda nasıl bir rol oynadı?
Amerikan yerlileri 1812'den önce beyaz Amerikalıların yerleşimine karşı direnmeye başlamıştı. 1808 yılında Shawnee kardeşler Tecumseh ve Tenskwatawa, Büyük Göller ve Ohio Nehri vadisi çevresindeki yerli gruplardan oluşan kabileler arası bir konfederasyon kurmaya başladılar. Tecumseh 1812'de İngiltere ile ilişkilerini sıkılaştırarak beyaz Amerikalıları İngilizlerin kuzeybatı kabileleri arasında huzursuzluk çıkardığına ikna etti. İngiliz ve kabileler arası güçler 1812'de Detroit'i aldı ve savaş sırasında bir dizi başka zafer kazandı, ancak Tecumseh öldürüldü ve konfederasyonu 1813'te Detroit'in geri alınmasından sonra çökertildi. Creek kabileleri 1813'ten itibaren direnmeye devam etti, ancak 1814'te Andrew Jackson'ın güçleri tarafından bastırıldılar.
1812 Savaşı'nın kalıcı etkileri neler oldu?
Her ne kadar ne İngiltere ne de ABD Gent Antlaşması ile büyük tavizler elde edememiş olsa da, yine de Kuzey Amerika'nın geleceği için önemli sonuçlar doğurdu. İngiliz birliklerinin Kuzeybatı Bölgesi'nden çekilmesi ve Güney'de Creek'lerin yenilgiye uğratılması, ABD'nin her iki bölgede de sınırsız yayılmacılığının önünü açtı. Antlaşma aynı zamanda ABD ve Kanada arasında gelecekte yaşanabilecek sınır anlaşmazlıklarının hakemlik yoluyla çözülmesine yardımcı olacak tedbirler de getirmiştir ki bu belki de iki ülkenin o zamandan beri dünyanın en uzun ve tahkim edilmemiş sınırını barışçıl bir şekilde paylaşabilmelerinin bir nedenidir.