Genellikle "üçüncü dünya" terimini duyduğunuzda fakir ülkeleri düşünürsünüz. Ancak "üçüncü dünya" aslında Soğuk Savaş sırasında kullanılan bir terimdi. ABD liderliğindeki Batı bloğu ve Sovyetler liderliğindeki Doğu bloğu ile uyumlu olmayan ülkeleri ifade etti. O zamanlar, "birinci dünya" Amerika Birleşik Devletleri ve kapitalist, demokratik Batı'nın müttefik ülkelerini ifade ederken, "ikinci dünya", Sovyetler Birliği ve komünist Doğu bloğunun müttefik ülkelerini ifade ediyordu. Soğuk Savaş sona erdiğinden beri, "ikinci dünya" terimi kullanım dışı kaldı. Bununla birlikte, "birinci dünya" ve "üçüncü dünya" terimleri bazen gelişmiş ülkeleri gelişmekte olan ülkelerden ayırmak için kullanılıyor.
Üçüncü dünya ülkelerinin özellikleri
Üçüncü dünya ülkelerinin bazı belirli özellikleri var. Toplumlarının çoğu yalnızca yoksulluk içinde yaşamıyor aynı zamanda genellikle kötü yönetiliyor ve siyasi olarak istikrarsızlar. Ayrıca, üçüncü dünya ülkelerinin büyük çoğunluğu bir zamanlar Avrupalı ülkelerin sömürgesiydi ve henüz yakın zamanda bağımsızlık kazandı.
Yoksulluk
Yoksulluk dünyanın her yerinde, gelişmiş ülkelerde bile var. Ancak üçüncü dünya ülkelerinde yoksulluk çok daha yaygın. Çoğu zaman bir orta sınıf neredeyse yoktur. Bu üçüncü dünya ülkelerinde bir avuç zengin insan bulunur ve ülke nüfusunun çoğu fakir ve yoksuldur. Türkiye tam olarak bir üçüncü dünya ülkesi değil ancak ekonomik sıkıntılar ve zayıflayan orta sınıf gibi bir üçüncü dünya ülkesinin birçok özelliğine sahip.
Bazı üçüncü dünya ülkelerinde, insanların ölüm riskiyle karşı karşıya kalacak kadar yoksul olduğu aşırı veya mutlak yoksulluk vardır. Birçok Afrika ülkesinde aşırı yoksulluk oldukça yaygın ve genellikle kıtlık, kuraklık veya silahlı çatışmalardan kaynaklanıyor. Çin gibi aşırı yoksulluğun son derece nadir olduğu ve büyüyen bir orta sınıfın bulunduğu üçüncü dünya ülkeleri de var. Ancak nüfusunun çoğu hala yoksulluk içinde yaşıyor.
Kötü yönetişim
Çoğu üçüncü dünya ülkesi, etkili bir yönetişimden muzdarip. Bazı durumlarda bir üçüncü dünya ülkesinin hükümeti, kendi toprakları üzerinde etkili bir kontrole sahip olmaz ve kurumlar çok zayıftır. Bu gibi durumlarda, ülkenin meşru hükümetinin otoritesine meydan okuyan başka gruplar olur. Örneğin Batı Afrika ülkesi Mali'de, ülkenin kuzey kesiminin çoğunluğu etnik ve İslami köktendinci milislerin elinde. Ülkenin kuzey bölgesinde otoriteye sahip olanlar Mali hükümeti değil, onlardır. Mali hükümeti yıllardır Batılı müttefiklerin yardımıyla ülkenin kuzeyinin kontrolünü yeniden kazanmaya çalıştı ancak pek başarı elde edemedi. Nijer, Burkina Faso ve Nijerya gibi Batı Afrika'daki diğer ülkeler de İslamcı grupları kontrol altına almakla boğuşuyor.
Bazı ülkelerde hükümet kendi toprakları üzerinde kontrole sahip olur ancak hukukun üstünlüğü açısından hala zayıf bir yönetişim vardır. Örneğin, Çin Halk Cumhuriyeti anayasası, Çinli vatandaşların kanun önünde eşitliğini, ifade ve toplanma özgürlüğünü korusa da, pratikte Çin, insan haklarının rutin olarak ihlal edildiği ve muhalefetin rutin olarak bastırıldığı tek partili bir diktatörlüktür. Yani anayasa yok gibidir.
Politik dengesizlik
Üçüncü dünya ülkeleri politik olarak istikrarsız olma eğilimindedir. Bu durum genellikle şiddetli iç çatışma potansiyelinin yüksek olduğu anlamına geliyor. Örneğin Doğu Afrika ülkesi Komorlar 1974'te bağımsızlığını kazandığından beri toplam 20 darbe yaşadı. Birçok üçüncü dünya ülkesinde tam ölçekli iç savaşlar gerçekleşti. Örneğin Orta Doğu ülkesi Suriye'de hükümet ve çeşitli tarafların dahil olduğu şiddetli iç savaş on yıl boyunca sürdü.
Kuzey Afrika ülkesi Sudan'ın kuzey kesimi on yıllarca süren bir iç savaşın sonunda Güney Sudan haline geldi. Ancak bağımsızlığını kazandıktan kısa bir süre sonra Güney Sudan iç savaşa sürüklendi. Diğer yandan Doğu Afrika ülkesi Somali 1990'ların başından beri etkin bir hükümetten yoksun.
Eski sömürgeler
Dünyanın üçüncü dünya ülkelerinin çoğu bir zamanlar Avrupalı ülkelerin sömürgeleri oldular. Avrupalı güçler yeni ulusların sınırlarını çizerken yerel nüfusun ulusal isteklerini çoğunlukla hesaba katmadılar. Bu yüzden bu ülkeler aynı bölgede zorla bir araya getirilmenin sağladığı etnik ve dini grup çatışmaları yaşıyor. Özellikle, neredeyse tüm sınırların Avrupalı ülkeler tarafından çizildiği Afrika ve Orta Doğu'da bu durum geçerlidir. Buralarda, bağımsızlıklarını kazandıktan kısa bir süre sonra etnik ve/veya dini çatışmalar yaşayan çok ırklı, çok dinli ülkeler var.
Genç ülkeler
Üçüncü dünya ülkelerinin çoğu son bir yüzyıl içinde bağımsızlığını kazanmış ülkelerden oluşur. Afrika, Orta Doğu ve Güneydoğu Asya'daki çoğu ülke, II. Dünya Savaşı'ndan sonra veya kısa bir süre önce bağımsızlık kazandı. Buna karşılık, çoğu gelişmiş ülkenin geçmişte yaşadığı çatışmaları çözmeye çok daha fazla zamanı oldu çünkü yüzyıllar önce kuruldular.
Gelişmiş bir ülke haline gelmeden önce şiddet ve istikrarsızlık döneminden geçmemiş neredeyse hiçbir ülke veya bölge yoktur. Şu anda dünyanın en güçlü ülkesi olan Amerika Birleşik Devletleri bile, süper güç olmadan önce ülkeyi neredeyse parçalayan kanlı bir Amerikan İç Savaşı yaşadı.
Yeni terminoloji: "Küresel güney"
Soğuk Savaş'tan sonra "üçüncü dünya" terimine alternatif terimler bulundu. Dünyanın gelişmekte olan ülkelerinin neredeyse tamamının güney kesimdeki Latin Amerika, Afrika, Asya ve Okyanusya'da yer alması gerçeğiyle "küresel güney" terimi geliştirildi. Kanada, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ülkeleri ve Japonya dahil dünyanın zengin, gelişmiş ülkelerinin çoğu hala kuzeyde yer aldığından isabetli bir terminolojidir.