Antik Mezopotamya halkı, bugünkü bilim adamlarının henüz yeni anlamaya başladığı bir dine sahipti. Dinlerinin fiziksel odak noktası, zigguratlar olarak bilinen üçgen anıtsal yapılardı. Günümüzde pek çok insan zigguratı, Mısır'daki muadili piramit ile karşılaştırmayı sever. Ziggurat, eski Akadca kelime ziggurratu'dan geliyor ve "düz zemine inşa etmek" manasını taşır. Hem piramit hem de ziggurat aynı dönemde inşa edilmiş olsa da farklı işlevlere sahiplerdi ve farklı yöntemler kullanılarak farklı malzemelerden yapıldılar.
Ziggurat, Mısır piramidinden çok daha uzun dönemler boyunca inşa edilmeye devam edildi ve en önemlisi de ziggurat antik Mezopotamya'da yaşayan çok sayıda farklı millet tarafından benimsendi. Mezopotamya, Mısır'ın aksine birbirinden farklı olan ve arada bir savaşan etnik gruplarla doluydu. Yine de hepsi benzer bir dine inanıyordu ve hem tanrılarını yatıştırmak hem de kendilerine geçici güç sağlamak için zigguratlar inşa ettiler.
Zigguratın önemi neydi?
Ziggurat yapımının MÖ 3. bin yıldan MÖ 6. yüzyıl gibi uzun bir süre boyunca devam etmiş olması bu devasa yapıların öneminin göstergesidir. Mezopotamya'yı yöneten çeşitli hanedanların incelenmesi zigguratların neden önemli olduğunu açıklıyor: Zigguratlar halkın önem verdiği tanrılarla bağlantı kurmasının bir yoluydu. Ayrıca seküler toplumun doğuşunu sağlayan başlıca nokta oldu ve aynı zamanda kralın gücünün görünür ve somut bir işaretiydi. Antik Mezopotamya'da kayda değer her kral kilometrelerce öteden görünebilen bir ziggurat inşa etmek zorundaydı. Zira bu hamle onu gelecek nesiller için ölümsüzleştirecekti.
Zigguratın amacı ve yapısı
Antik dünyanın birçok anıtsal yapıtı gibi, zigguratların gelişimi de yüzlerce yıl süren uzun bir süreçle oldu. Ne yazık ki, zigguratın tam olarak neyi sembolize etmeyi amaçladığını açıklayan hiçbir metin yoktur. Yine de, Sümer ve Akadca metinlerinden yapılan atıflara dayanarak, modern bilim adamları antik Mezopotamyalıların zigguratları tanrıların dünyevi evi kabul ettiğini belirlemiştir.
Sümerler, Mezopotamya'ya medeniyet getiren ilk etnik gruptu. Aynı zamanda, genellikle Sümer olarak bilinen bu toprakların güney kesiminde ziggurat inşa eden ilk insanlar oldular. İlk "arkaik" (klasik çağ öncesi) ziggurat tapınaklar Mezopotamya'da uygarlığın başladığı şehir olan Uruk'ta, Uruk Dönemi zamanında (yaklaşık MÖ 3500-2900) inşa edildi. Öyle ki bu ilk zigguratlar bir platformun üzerine inşa edilmiş basit bir kuleden ibaretti. Bu ilk zigguratlardan biri Uruk'ta bulunan 12 metre yükseklikteki "Beyaz Tapınak"tır.
Bugün bilinen haliyle gerçek zigguratlar bu erken dönem zigguratlara göre devasadır. Yine de anlam, stil ve yapım yöntemleri olarak hala Sümerler tarafından yapılanlarla ortak özellikler taşıdılar. Zigguratın seküler ve dini öneminin ilk kez somutlaştığı dönem de bu zamandı. Mezopotamya'daki modern arkeolojik kazılar, zigguratın genelde bir yerleşim yerine inşa edilen ilk bina olduğunu göstermiştir. Hatta Mezopotamya'da kent gelişiminin itici gücü olmuşlardı. Mezopotamya şehirleri büyüdükçe zigguratlar da gelişti.
Maya ve Aztekler de ziggurat benzeri merdivenli piramit inşa ettiler ancak bunu binlerce yıl sonra farklı bir kıtada yapmaları ilginçtir.
Zigguratın, adandığı tanrı veya tanrıçanın dünyevi evi olduğuna inanıldı. Bu kavram zamanın dinlerinde sıkça görülmüştür. İlk zigguratlar basit yapılardı; çoğu, dağ ve benzeri tepelerin veya büyük höyüklerin üzerine inşa edilirdi ve en üst oda tanrı veya tanrıçanın meskeni olurdu. Zaman ilerledikçe ve daha fazla kaynak ve daha iyi inşaat teknikleri kullanıldıkça, zigguratlar çok daha büyük ve daha karmaşık hale geldi. İnanç gereği bir ziggurat ne kadar yüksekse Tanrı'ya o kadar yakındı. Kral, hükümdarlığı sırasında inşa ettiği zigguratla övünür ve yapıya genellikle kendi ismini verirdi. Örneğin, Irak, Nippur'daki Enlil Zigguratı "dağ evi, fırtına dağı, ve cennet ile dünya arasındaki bağ" olarak biliniyordu.
Zigguratlar tanrının dünyevi evi olma işlevinin yanı sıra, içerideki büyük tapınak okullarında genç erkeklere müstensih eğitimi verildi. Dünyanın ilk gökbilimcilerinden bazıları bu yapılar ile gök cisimlerini gözlemlediler. Bu zigguratlarda yetişen Mezopotamyalı bilim adamları ileri matematiği geliştirdi ve hatta kesir kavramını formüle etti. Matematikleri ve bilimleri bugün olduğu gibi teorik değil pratik temelliydi.
Zigguratlar nasıl inşa edildi?
Mezopotamyalılar daha büyük ve daha karmaşık zigguratlar yapmak için ziggurat tapınaklarında aldıkları eğitimi kullandılar. Zigguratlar hayranlık uyandıran anıtlar olsalar da, çoğunun zamana yenilmesi dikkat çekicidir. Taştan yapılan piramitlerin aksine, zigguratlar çamur, tuğla, kil ve sadece biraz taşa sahipti. Maalesef, sağlam yöntemler ve matematiksel ölçümle inşa edilmesine rağmen kil ve kerpiçten olması Mezopotamya'daki neredeyse her zigguratın yıkılmasıyla sonuçlanmıştır. Günümüzde sadece modern devlet hizmetleri tarafından korunan zigguratlar ayaktalar ve çoğunun sadece taştan yapılmış kısımları duruyor.
Bazı önemli zigguratların kronolojisi
Belirtildiği gibi, en eski zigguratlar MÖ 3. bin yılda Mezopotamya'nın güney bölgesinde Sümerler tarafından inşa edildi. O zamanlar Mezopotamya birkaç bağımsız şehir devleti arasında bölünmüştü. Adını kurulduğu şehirden alan Üçüncü Ur Hanedanlığı hükümdarı Ur-Nammu (MÖ 2112-2095 arasında yönetti) güç kullanarak ülkeyi birleştirdi. Ancak daha sonra hem yönetimini hem de hanedanını kalıcı kılmak için farklı yollara başvurdu ve bunlardan biri Ur Zigguratı'nın inşasıdır.
Ur Zigguratı, Ay tanrısına adanmıştı. 60 x 40 metre ölçüleriyle seleflerinden çok daha büyüktü. Bugün sadece iki katı durmasına rağmen bilim adamları üçüncü katı olduğuna da inanıyor. Üçüncü Ur Hanedanlığı çökünce Sümerler diğer Mezopotamyalı komşuları tarafından asimile edildi ve kültürleri ortadan kayboldu. Ancak Mezopotamya'yı yönetmeye gelen diğer etnik gruplar ziggurata önem vermeye devam ettiler.
Sümerlerin düşüşünden sonra Mezopotamya'nın kültürel odağı kuzeye, Babil şehrine çevrildi. Amori ve Kassit insanlarının kralları, tanrılarını onurlandırmak ve insanlara siyasi meşruiyetlerini ifade etmek için zigguratlarını Babil ve civarına inşa etti. En etkileyici zigguratlardan biri, I. Kurigalzu adlı Kassit kralı tarafından MÖ 14. yüzyılın başlarında yeni kurulan bir şehre inşa edildi. Bu şehrin adı, Babil'in kuzeyinde bulunan Dur-Kurigalzu'dur. Güney Mezopotamya'da olduğu gibi kuzeyde de büyük tapınaklar olarak tasarlanmışlardı.
Dur-Kurigalzu şehrinin bakir topraklara kurulması ve beraberinde bir ziggurat inşa edilmesi hem Babil tanrısı Marduk'u yatıştırmak hem de I. Kurigalzu'nun bilmeceli saltanatını meşrulaştırmak içindi. Antik Mezopotamya'daki zigguratların siyasi önemi zaman içinde artmaya devam etti. Yeni krallar büyüklüklerinin kanıtı olarak daha büyük ve daha etkileyici zigguratlar inşa ettiler.
Antik Mezopotamya'da ziggurat inşa eden sayısız farklı halk arasında Elamlar en ilginç olanı olabilir. Mezopotamya'nın hemen doğusunda yer alan Elam bölgesi, erken dönemde Mezopotamya sistemine entegre oldu. MÖ 15. yüzyıla gelindiğinde Elamlar bölgede güçlenmişti ve Susa şehri etrafında hanedan kurmuştu. Elam kralları, Sümer ve Babil kralları ile aynı amaçla ziggurat inşa ettiler. Elam kralı Untash-Napirisha (yaklaşık MÖ 1340-1300), I. Kurigalzu'ya benzer şekilde kendi adını taşıyan yeni bir şehir kurdu. Sonra yine şehrin merkezine büyük bir ziggurat yaptırdı. Ziggurat iki tanrıya adanmıştı: Elamların birincil tanrısı Napirişa ve Susa'nın koruyucu tanrısı İnşuşinak. Üst üste istiflenmiş milyonlarca çamur kili tuğlası kullanılması yapıyı tarihteki en büyük ve en iyi korunmuş zigguratlardan biri kıldı.
MÖ 1. bin yılda Mezopotamya'nın siyasi ve kültürel enerjisi bir kez daha kuzeye, bu kez Dicle Nehri üzerindeki Asur bölgesine ulaştı. Asurlular Yakın Doğu'nun geri kalanını fethetmekle meşgul olmadıkları zamanlarda Ninova, Assur ve Nimrud gibi yeni şehirler inşa ediyorlardı. Büyük Asur şehirlerinin çoğunda, birincil tanrıları olan Asur ve İştar'a adanmış zigguratlar vardı ve bölgedeki Asur üstünlüğünün gözle görülür kanıtlarıydılar. II. Aşurnasirpal (MÖ 853-859'da hüküm sürdü), zigguratını Nimrud kentine inşa etti. Ancak ne yazık ki çoğu diğer ziggurat ve tüm Asur zigguratları gibi zaman içinde yıkılacaktı. MÖ 4. yüzyılda bölgeye gelen Yunan generali ve tarihçi filozof Ksenofon şunu kayda aldı: "Şehrin yakınında, 30 metre ve 60 metre yüksekliğinde bir taş piramit vardı." Ancak Ksenofon zigguratın yalnızca kalıntılarını görmüştü, bu da yapının ayaktayken çok daha büyük olduğunu gösterir.
II. Aşurnasirpal'ın Asurlu halefleri ziggurat geleneğini sürdürdü. Ancak hiçbiri II. Sargon (MÖ 721-705 dönemi) kadar etkileyici çabalar sergilemedi. Babil'deki I. Kurigalzu ve Elam'daki Untash-Napirisha gibi, II. Sargon da tanrıları, çevresini ve düşmanlarını etkilemek için yeni bir şehir, Dur-Şarrukin'i inşa etti. Şehri bir tuğla duvar çevreliyordu ve kraliyet sarayı ve ziggurat gibi tapınaklar yine ayrı bir duvarla çevriliydi. Modern bilim adamları, Dur-Şarrukin Zigguratı'nın 43 metre yüksekliğe ve yedi farklı kata sahip olduğuna inanır. Bina doğrudan kraliyet sarayına bağlı kılındığından bu dönemde ziggurat stilinde bir farklılık başladı. Zigguratın kraliyet sarayıyla bağlantısının nedeni, dinin baş rahibi ve ordunun başkomutanı olan Asur kralının artan ritüel görevleriydi.
Son ziggurat
Yüzyıllardır devam eden ziggurat inşaatının doruk noktasına II. Nebukadnezar (MÖ 604-562) döneminde ulaşıldı. II. Nebukadnezar, Danyal peygamberin Eski Ahit kitabında "kötü adam" olarak geçer. Kendisi, Yeni Babil Hanedanı olarak bilinen yeni bir hanedanı Yakın Doğu'da öne çıkaran çok aktif bir kraldı. II. Nebukadnezar'ın saltanatındaki en önemli başarısı, Babil'deki Etemenanki Zigguratı'nın inşasıdır. Etemenanki, eski Akadca'dan "Cennet ve Dünya arasındaki Sınırın Evi" olarak çevrilmiştir. Bu da yine zigguratlar ve gökler arasındaki bağlantıya dikkat çeker. Bu ziggurat Babil şehrinin koruyucu tanrısı Marduk'a adanmıştı.
Etemenanki Zigguratı'ndan geriye hiçbir şey kalmamış olsa da, hayranlık uyandıran büyüklüğü Mezopotamya'nın dışından çoğu insanı bölgeye çekti. MÖ 5. yüzyıl Yunan tarihçisi Herodot, "En üstteki kulenin zirvesinde, içinde ince büyük bir sedir olan dev bir tapınak duruyor" dedi ve bunun Tevrat'ta geçen "Babil Kulesi"ne ilham kaynağı olduğunu yazdı. Ahameniş Persleri MÖ 539'da Babilleri fethettikten sonra ziggurat dönemi sona erdi. Persler, Mezopotamya'yı 200 yıldan fazla bir süre yönetmesine ve mevcut zigguratların çoğunu sağlam bırakmasına rağmen, ziggurat inşa etme geleneğini sürdürmedi. Seleukos Hanedanlığı dönemine gelindiğinde tüm zigguratlar terk edilmişti ve en çok çöldekiler harap olmuştu.
Sonuç
Zigguratlar uzun bir tarihe ve eski Mezopotamya dini ve kültüründe önemli bir yere sahip olmuştur. Uruk Dönemi'nde Güney Mezopotamya'da ortaya çıkmasından MÖ 6. yüzyılda Yeni Babil Hanedanlığı'nın çöküşüne kadar, ziggurat Mezopotamya'nın çeşitli etnik gruplarının dini faaliyetleri için önemli bir noktaydı. Zigguratlar, insanları tek bir dini yapının etrafında toplanmaya ittiğinden Mezopotamya'nın daha erken kentleşmesini sağladı. Ayrıca bir kralın veya hanedanın ziggurat inşa ederek elde ettiği siyasi meşruiyet ve güç, yapının en az dini yönü kadar önemlidir.