Bu yazıda Büyük Petro (I. Petro) hakkında ve St. Petersburg'un kuruluşu ve Rus modernleşmesi hakkında bilgiler edineceksiniz. Çar I. Petro'nun 1703 yılında düşmanı İsveçlilerden aldığı Neva Irmağı'nın girişindeki kıyı şeridi birçoklarınca değerli görülmüyordu. Yılın yarısında donan arazi, diğer yarısında da su altında kalan sisli bir bataklıktan başka bir şey değildi. Ne var ki Petro öyle düşünmüyordu; Çar'a göre, Finlandiya Körfezi'ne açılan ve Rusya'nın yüzyıllardır arayış içinde olduğu Baltık Denizi'ne çıkış noktası olabilecek bu bölge yaşamsal öneme sahipti.
St. Petersburg'un Kuruluşu
Petro Neva Irmağı deltasındaki ada üzerinde, Avrupa'nın gelişmiş ülkeleriyle ticaretin yürütebilmesini sağlayacak bir liman ve daha sonra da Rus donanması için üs olarak hizmet verebilecek büyük ve modern bir kale inşa etmesine karar verdi. Efsaneye göre askerlerinden birinin süngüsünü kapmış, ıslak çimlerin üzerine bir kare çizmiş ve "Şehrim burada kurulacak" demiştir. 16 Mayıs günü harfiyat başladı.
Kaleye Aziz Petros'un anısına Petro ve Pavel kalesi adı verilecekti. Çalışmanın ilk evresinde adayı deniz seviyesinin üzerine çıkarabilmek için milyonlarca ton toprağın taşınması, daha sonra da binaları desteklemek için binlerce büyük kazığın çakılması gerekiyordu. Kazmaları ve hatta el arabaları bile olmayan zorunlu işçiler toprağı çoğu zaman elleriyle kazıyor ve gömleklerine doldurup taşıyorlardı.
Bir kale inşa etmek şeklindeki askeri bilgelik bir İsveç ordusu Neva'nın Kuzey kıyısına doğru ilerlerken doğrulanmış oldu. 1703 Temmuz'unda Petro onlara karşı altı alayla mücadele etti ve geri püskürtmeyi başardı. Sonraki 18 yıl boyunca İsveçlilere karşı yürüttüğü büyük kuzey savaşı esnasında birçok iniş ve çıkışlar yaşandı. En zor durumda kaldıkları ve bazı bölgelerin feda edilmesi gerektiği anlarda bile Petro, sonradan St. Petersburg adını taşıyacak olan taşıyacak bu kenti asla düşmana terk etmedi.
Büyük Petro'nun (veya Deli Petro) düşündükleri büyük bir kalenin yapımından ibaret değildi. Burası onun yeni ikametgahı, yani denize ve Avrupa'ya yakın, çocukluğundan beri nefret ettiği Moskava'ya uzak yeni başkenti olacaktı. Kısa süre önce, kafasında ülkesini modernleştirmeye yönelik bir sürü planla bir Avrupa gezisinden dönmüştü. Avrupalıların yeni gelişmiş teknolojileri ve buluşları, özellikle de taşımacılık ve deniz güçleri gözlerini kamaştırmıştı.
Ölüler Üstünde Yükselen Şehir St. Petersburg
Petro ve Pavel Kalesi'nin gerçek bir kente dönüşmesi için yıllar geçmesi gerekecekti. Petro, kuzey barok stili binalar yapan İtalyan mimar Domenico Trezzini'ye ve zorla çalıştırılan vasıfsız köylü ve mahkumlardan oluşan büyük gücüne çok güveniyordu. Şehir uzun bir süre büyük bir şantiye olarak kaldı. Tuğla ve kireç ocakları kuruldu, kereste elde etmek için ormanlar feda edildi, rüzgar ve akarsu gücüyle çalışan bıçkıhaneler kuruldu. İnşaat için kullanılacak taş o kadar azdı ki Petro, yeni limana giren her geminin en az 30 taş bloku taşıması ve şehre gelen her at arabası en az üç tane kaldırım taşı getirmesi talimatını verdi. Bu bile yeterli olmadığından, Rusya'nın başka herhangi bir yerinde taş kullanılarak inşaat yapmak yasaklandı; aksine davrananları haciz ve sürgün cezası bekliyordu.
Korkunç koşullarda çalışan, kötü beslenen, sıtma ve dizanteri gibi hastalıkların telef ettiği işçiler sayesinde kazıklar dikiliyor, ormanlar temizleniyor, tepeler düzleniyor ve kanallar kazılıyordu. En ufak kaçaklar burun deliklerine kadar kesilip cezalandırılıyordu. Şehrin yapımı sırasında en az 30000 kişi öldü. Petropavlovsk Kalesi bataklıkta olsa bile, St. Petersburg şehri insan kemikleri üzerine yükselmekteydi.
Birçok Avrupa kenti ticaret, pazarlar ve taşradan gelen insanlar sayesinde yavaş yavaş büyürken, St. Petersburg bir tek insanın iradesiyle gelişiyordu. Kraliyet ailesinin üyeleri ve soylular şehirde kendi paralarıyla evler inşa etmeye mecbur edildi. Yapılacak binaların tasarımlarıysa yasayla belirlenmişti: " İngiliz tarzında". Sonraları varlıklı yurttaşlar birer kat eklemeye zorlandılar. Hiçbir şey bina sahiplerinin kendi seçimlerine bırakılmıyordu. Onlar da tıpkı kendi serfleri ve köylüleri gibi sızlanıyor ama itaat ediyorlardı.
Büyük Petro'nun İsveç Zaferi
Petro'nun 1712 yılında Rusya'nın başkenti olan kentle ilgili romantik düşünceler beslemesine rağmen, burası hala soğuk geometrik kalıplara sahip, yaşanması zor, kış aylarında donan, yazında sıtmanın kol gezdiği, dört bir yandan ormanlarla ve bataklıklarla çevrilmiş bir yerdi. St. Petersburg'a gelirken Fransız büyükelçisinin sekiz atı suda boğulmuştu. 1714 'e varıldığında bile, Trezzini barok stildeki Petro ve Pavel Katedrali'nin inşasına başladıktan kısa bir süre sonra dökümhanede nöbet bekleyen iki asker bir kurt sürüsüne yem olmuştu. Hemen hemen her sonbaharda Neva taşıyor ve ahşap evleri önüne katıp sürüklüyordu.
Fakat hiçbir güçlük Petro'yu yıldıramadı. 1709 yılında İsveçlilere karşı ezici bir üstünlük sağlayacak Poltava zaferini kazandı; bu sayede artık rüyalarının şehri ve Batıya açılan penceresi güvence altındaydı. 1710 yılında Aleksandr Nevski Manastırı tamamlandı. Bunu bir kışlık, bir de yazlık saray izledi. Şehirde daha sonra kütüphaneler, sanat galerileri, müzeler, bir Bilimler Akademisi ve hayvanat bahçesi inşa edilecekti.
Çar Büyük Petro'nun 1725 yılındaki ölümünden sonra sonra geleceğin çarları ve İmparatoriçeleri St. Petersburg şehrini saraylar, kiliseler, bulvarlar, limanlar, su yolları ve büyük kamu binalarıyla süsleyerek göz kamaştırıcı bir metropol haline getirdiler. Şehrin önce mimari görkemi dillere destan oldu; sonra da sanatsal ve kültürel hayatı Avrupa'nın, Venedik ve Versailles gibi merkezleriyle yarışır hale geldi. Kent Rusya'nın, Avrupa'nın bir parçası olma yönündeki azminin de bir sembolüydü.
Rusya Neden Geri Kaldı?
Yazının buraya kadar olan kısmında I. Petro ile ilgili St. Petersburg'u inşa ettirme ve Avrupalılaşma hikayesini okudunuz. Şimdi ise bu bölümünde Rusya'nın geri kalmışlığını ve I. Petro'nun ülkesini bu süreçten kurtarma hamlelerinin detaylarını okuyacaksınız.
Rusya, Avrupa ülkelerinden çok farklı bir gelişim yaşamıştı. Bir köylüler ülkesi olarak gerçek bir derebeylik düzeninden bile geçmemiş, 500 yıl önceki Moğol istilalarının ardından, uçsuz bucaksız ülkenin dört bir yanında zorbaca düzenler süregelmiştir. Kendisini Bizans İmparatorluğu'nun mirasçısı ve "Üçüncü Roma" olarak gören Rusya'da tek doğal eğitim kaynağı, dindarlık ve kutsallığı vurgulayıp, bilime güvenmeyen, her türlü yeniliğe şiddetle karşı çıkan Ortodoks Kilisesi'ydi. Üstelik Rusya'nın coğrafi konumu, Avrupa'nın doğusundaki Polonya ve Litvanya gibi ülkelerin aksine, Batı Avrupa'yla temas halinde olmasına izin vermiyordu.
17. yüzyılın sonlarında Arhangelsk limanı yoluyla Batı Avrupa ile Beyaz Deniz üzerinden az da olsa ticaret başlamıştı. Rusya'nın satacak üretimi olmadığından, bu ticaret daha çok Batı'dan silah ve lüks mal alma şeklindeydi. Ülkeye dışarıdan gelen ziyaretçilerin tutmuş oldukları notlara göre Venedik'teki tek bir dükkanda, Moskova'daki bir caddede bulunan dükkanların tümünden daha fazla satın alınacak mal bulunabiliyordu.
Rusya'da o zamana kadar gerçekten kent adını alabilecek yerleşimler yoktu, kent burjuvazisi oluşmamıştı, zanaatkarlar pek azdı. Ülkenin ekonomisine, milyonlarca kölesi olan büyük toprak sahibi aileler hakimdi. Serflerin kölelik durumu 1649 yılında yapılmış bir kanunla belirlenmişti. Böylece Korkunç İvan'la başlamış ola toprağa bağlı kölelik kurumu tekrar güçlendirilmiş oluyordu. İvan seçkin bir soylu grubuna toprak vermiş ve böylece Rusya'yı demir yumrukla yönetirken, bu yeni toprak sahiplerinin bağlılığından güç almış, onlar da kendi toprakları üzerinde yaşayan köylülerin hizmetinden yararlanmıştı.
Kültürel açıdan, Batı etkisi sızmaya başlamışsa da, bu gelişme çok yavaştı. 1672 yılında Latince ve Lehçe eserlerin dolaşımı ve yabancı kitapların ithali yasaklandı. Romanov Hanedanı yalnızca ordunun yeniden organizasyonu esnasında samimiyetle modernleşmeye çalıştı. Bu amaçla Alman uzmanlardan yararlandı ve Rusya'ya çağrılan Hollandalı mühendislerden top üretmek üzere dökümhaneler inşa etmelerini istedi.
I. Petro Batı Avrupa'ya Neden Gitti?
Çar Petro duvar örmeyi, döküm yapmayı, ağaç işlemeyi öğrendiği, matematik, balistik ve istihkam gibi konularla tanıştığı Moskova'nın Alman mahallesinde yetişmişti. Devletin yönetimini el aldıktan kısa bir süre sonra, soyluları çok şaşırtan bir şekilde dış ülkeleri gezme planını açıkladı. "Büyük Elçilik" görevlisi 250 kişiyle birlikte seyahat ederken kimliğini gizleyerek "Petro Mihailov" takma adını kullandı; bu da 2,10 metrelik boyuyla hiç de kolay değildi. Petro Mihailov her yerde notlar aldı ve durmaksızın sorular sordu. Riga'da kendisi ve arkadaşları tahkimatlarda ayrıntılı ölçümler yaptıklarından, casus olmalarından şüphelenildi.
Büyük Petro Königsberg'de topçuluk konusunda dersler aldı, Zaandam ve Amsterdam'da arkadaşlarıyla birlikte tersane işçişi olarak çalıştı. Geceleriyse yorulmadan dans ediyor, gürültücü arkadaşlarıyla bol bol içiyordu. Petro doymak bilmez bir şekilde araştırıyordu, fakat bunlar sistemli çalışmalar değildi. Kendisini ayaklı bir ansiklopedi haline getirmeye çalışıyor ve böylece bazı şeyleri bilgisiz vatandaşlarının kafasına yerleştirebileceğini umuyordu. Hatta diş hekimliği uygulamalarını bile öğrenip, birçok talihsiz arkadaşının dişlerini çekmeye kalkabilecek kadar ilerleme kaydetmişti.
Petro gezdiği ülkelerin saraylarını da ziyaret etti. III. William tarafından karşılandı, saray ressamı Kneller'e poz verdi ve kendisine Royal Transport adlı bir fırkateyn hediye edildi. Petro'nun gerçek amacı gemi yapımcılığını ve gemi mühendisliğini öğrenmekti. O ve arkadaşları Deptford'da John Evelyn'in evinde konakladılar. İçki içme alışkanlıkları o denli gürültülü ve kabacaydı ki, Evelyn mahvolmuş mobilyaları, paramparça olmuş lekeli perdeleri, hedef olarak kullanılan tabloları ve üzerindeki sanki bir ordugah kurulmuş gibi görünen çayırı gördüğünde dehşete düştü. Zarar 350 sterlendi.
Petro yalnızca pek çok konuda çok şey öğrenmiş olmakla kalmamış, aynı zamanda seyahatleri sırasında birçok yabancı uzmanı da işe almayı başarmıştı. Kaptanlar, mühendisler, denizciler ve hekimlerden oluşan 600'den fazla insan, Petro'nun geri kalmış ülkesini yeniden biçimlendirmesine yardım edecek olan özenle seçilmiş kişilerdi.
Büyük Petro'nun Yaptığı Reformlar
Büyük Petro sanayiyi destekledi, fakat savaş gemileri, toplar, cephane ve tekstil gibi geleneksel olarak ürünlere bağlı kaldı. Onun hükümdarlığının son günlerine doğru Rusya'nın 52 yeni demir imalathanesine dahil 200 fabrikası vardı. Böylece Rusya dünyanın en büyük demir üreticisi ve İngiltere'nin başlıca tedarikçisi oldu. Çar ayrıca ticari şirketleri destekledi, fakat sermayenin büyük kısmı, Petro'nun 1720 yılında koymuş olduğu kelle vergisinden elde edilen fonlardan sağlanıyordu.
Petro, eski soylu aileler olan boyarlar ve yeni saray mensupları dvoryantsvo'lardan meydana gelen soylu sınıfı da kendini yenilemesi için zorladı; soyluluk unvanlarına eşlik eden görevlere gönülsüzce yaklaşan dvoryantsvo'lar, buna rağmen kamu görevlerine atandılar. Petro genç soyluları pratik bir eğitim almaya ve Muhafız Alayı'nda, donanmada veya bürokraside gerçekten çalışmak zorunda kalacakları görevler almaya mecbur etti. Petro 1722 yılında kamu hizmetlerini derecelerine göre sınıflandırdı, asil olmayan kişilerin devlet hizmetine yükselebilmesine ve asalet unvanı alabilmelerine olanak tanıdı. Ailenin kökeni değil, hizmete ve yetkinliğe dayanan daha etkili bir bürokrasi oluşturuldu.
Petro pek çok büyük projeler peşindeydi ve doğal olarak bunların bazıları başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Sakal, bıçak bileme, tabut ve arıcılık vergileri halk arasında büyük öfkeye yol açmalarına rağmen gelirlere pek katkı sağlamadı. 1714 yılında çıkan, mirasın en büyük çocuğa kalmasını sağlayan ve bölüşülmesini yasaklayan 'ekber evlat hakkı kanunu" uzun süre kalıcı olamadı.
Fakat yaşı ilerlese de Petro'nun dinamizmi hiç azalmadı. Jülyen takvimini kabul etti, Kiril alfabesini daha basit hale getirdi, başkentte ilk Rus gazetesini ve halk tiyatrosunu kurdu, yabancı edebiyat eserlerinin tercüme edilmesini teşvik etti ve en azından üst sınıflardaki kadınların sosyal hayattan dışlanmasına karşı sert bir mücadele sürdürdü.
Petro'nun reformları ülkesini bir Batı kültürüne dönüştüremedi; fakat Rusya'nın Avrupa'da büyük bir güç olmasını ve Avrupa'dan esinlenen Batılılaşmış, kültürlü bir yönetici sınıf oluşmasını sağladı. Batı Avrupa Büyük Petro için kültürlülüğü, bu da her şeyden çok teknolojik ve askeri gelişmişliği temsil ediyordu. Rusya'nın savaşları bundan böyle yalnızca hayatta kalmak gayretiyle değil, aynı zamanda genişleme, fethetme ve Avrupa diplomasisinin "büyük oyununda" yer alma amacıyla sürdürülecekti.
Büyük Petro Hakkında Merak Edilen Sorular
Büyük Petro'nun başarıları nelerdi?
Hükümdarlığının başlangıcında Rusya modernleşme açısından Batı'nın çok gerisindeydi; ancak Büyük Petro'nun liderliği altında Rusya bir dünya gücü haline geldi. Onun pek çok girişiminin bir sonucu olarak Rusya, iç ve dış ekonomisi, eğitim sistemi, bilimsel ve kültürel üretimi ve dış politikası da dahil olmak üzere çeşitli alanlarda kayda değer ilerlemeler kaydetti.
Büyük Petro'nun çocukluğu nasıldı?
Peter dört yaşındayken babası Çar Alexis vefat etti. Peter henüz 10 yaşındayken üvey kardeşiyle eş hükümdar olmasına rağmen, sık sık yaşadıkları iktidar savaşları nedeniyle güvenliği için endişeleniyordu. Tipik bir çar eğitimi almadığını söylemek yanlış olmaz. Özgür bir ortamda büyüdü ve özellikle askeri oyunlardan hoşlanıyordu.
Büyük Petro'nun eşleri kimlerdi?
Petro 1689'da Eudoxia ile evlendi, ancak 1698'de bu birliktelik sona erdi. Daha sonra Büyük Katerina olacak olan I. Katerina ile çıkmaya başladı. Katerina, İkinci Kuzey Savaşı sırasında savaş esiri olmuş Baltık kökenli bir kadındı. 1712'de evlendiler ve 1724'te İmparator eşi oldu. Peter'in 1725'teki ölümünden sonra imparatoriçe olarak taç giydi.
Büyük Petro nasıl öldü?
Peter mesane ve idrar yolu sorunlarından muzdaripti ve Ocak 1725'te [Eski Stil] idrar yapmakta zorlanmaya başladı. Doktorlar bir litre "kötü kokulu" idrar almış ve ateşi yükselmişti. Günler sonra Peter 52 yaşında öldü. Yapılan otopside mesanesinin etrafında kangren oluştuğu tespit edildi.
Büyük Petro'nun karşılaştığı zorluklar nelerdi?
Büyük Petro, hükümdarlığı sırasında gelenekçi Rusların reformlarına direnmesi, komşu ülkelerle çatışmalar ve Rus Ortodoks Kilisesi'nin muhalefeti gibi çeşitli zorluklarla karşılaştı. Ayrıca mali zorluklarla karşılaştı ve vergilendirme ve tekellerin kurulması da dahil olmak üzere gelir artırıcı politikalar uygulamak zorunda kaldı.
Çar I. Petro kimdi ve Rus tarihindeki önemi neydi?
Büyük Petro olarak da bilinen Çar I. Petro, 1682'den 1725'e kadar hüküm sürmüş bir Rus hükümdarıdır. Rusya'yı modernleştirme ve büyük bir Avrupa gücüne dönüştürme çabalarıyla tanınır. Büyük Petro önemli reformlar gerçekleştirmiş ve ülkenin siyasi, kültürel ve askeri yapısının şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Büyük Petro döneminde "Batılılaşma" terimi neyi ifade eder?
Batılılaşma, Büyük Petro'nun Rusya'da Batı Avrupa geleneklerini, teknolojisini ve idari uygulamalarını benimseme politikasını ifade eder. Rusya'yı modernleştirmeyi ve Batı Avrupa'nın siyasi, sosyal ve kültürel gelişmeleriyle uyumlu hale getirmeyi amaçlayan Büyük Petro, eğitim, moda, askeri örgütlenme ve devlet yönetimi gibi alanlarda değişiklikler getirmiştir.
Büyük Kuzey Savaşı neydi ve Büyük Petro dönemini nasıl etkiledi?
Büyük Kuzey Savaşı (1700-1721) esas olarak Rusya ve İsveç arasında yaşanan bir çatışmaydı. Baltık Denizi'ne erişimi güvence altına almaya ve Rusya'yı büyük bir deniz gücü olarak kurmaya çalışan Büyük Petro'nun hükümdarlığı sırasında çok önemli bir olaydı. Savaş, Baltık kıyısında önemli toprakların elde edilmesi de dahil olmak üzere Rusya için toprak kazanımlarıyla sonuçlandı.
St. Petersburg'un Büyük Petro açısından önemi nedir?
St. Petersburg, Rusya'da 1703 yılında Büyük Petro tarafından kurulmuş bir şehirdir. Rus İmparatorluğu'nun yeni başkenti olarak hizmet vermiş ve Petro'nun modernleşme çabalarının bir sembolü haline gelmiştir. Petersburg, Petro'nun yönetimi altında kültürel alışverişin, Avrupa tarzı mimarinin ve Rusya'nın donanmasının büyümesinin teşvik edilmesinde önemli bir rol oynamıştır.