En ünlü Roma gladyatörleri hangileriydi? En fazla duyduğumuz iki gladyatör var; büyük kölelerin en ihtişamlısı Spartacus ve zevkine düşkün imparator Commodus. Bunların arasına birkaç büyük savaşçıyı daha eklememiz gerekiyor.
Antik Roma gladyatörleri, Kolezyumlar gibi herkese açık, kalabalık ve geniş meydanlarda tüyler ürpertici savaşlara girerlerdi. Fakat bunlar yaşanmadan önce, çok daha kutsal mekanlarda birbirlerine meydan okurlardı. Örneğin cenaze törenleri gibi.
İlk gladyatör dövüşleri, MÖ 3. yüzyılda başladı. Bu dövüşlerin o dönemdeki yapılma sebebi, yakın zamanda ölen soylu kişilerin ruhlarına dini törenlerle kan adamaktı. Bu ritüel MÖ 27 civarında Augustus Roma'da iktidara geldiğinde tamamen değiştirildi. Bu radikal değişim, bugün tanınan en güçlü gladyatörlerden birkaç tanesinin ortaya çıkmasını sağladı: Spartacus, Marcus Attilius, Spiculus vb.
Gladyatörlerin büyük bölümü, savaşmak zorunda bırakılan köle kişilerdi. Ancak küçük bir kısmı vardı ki, onlar para ve şöhret elde etme hayalleriyle gönüllü olmuş, tamamen özgün insanlardı. Gladyatörler savaş arenasına adımlarını atmadan önce özel okullarda dövüş eğitimi almak zorundaydı. İşte bu noktada dövüşçülerin kazandığı maçlardan büyük gelirler elde eden zengin ve soylu yatırımcılar devreye giriyor. Çünkü bu okulların tamamı onlara aitti.
Yaygın kanının aksine, gladyatörler her zaman ölüne kadar savaşmazdı. Pes eden taraf ölmek yerine, çoğunlukla tek parmağını havaya kaldırır ve teslim olurdu. Yani dövüşleri sonlandırmak mümkündü. Tarihçilerin büyük bölümüne göre, gladyatörlerin ölüm oranı yüzde 10 ila 20 arasındaydı. Bu da aslında yatırımcıların harcadığı parayı kolaylıkla çıkarabildiği anlamına gelir.
Gladyatörlerin kendi isimlerini ön plana çıkarabilmesi de kolay değildi. Çünkü her gladyatör senede yalnızca iki ila üç defa, çoğunlukla 10 ila 13 gladyatörün bir arada olduğu dövüşlerden oluşan etkinliklerde bir araya geliyor. Burada her maç yaklaşık 10 ila 15 dakika sürüyor. Ancak bazıları, aşırıya kaçan karakterleri, kişisel geçmişleri veya en yaygın şekilde sıra dışı dövüş yetenekleri nedeniyle eski sanatçılar ve tarihçiler sayesinde asırlardır sürecek bir ün elde etmişti. Bu yazıda da asırlardır hatırlanmaya değer en iyi gladyatörlerden bahsediyoruz.
Marcus Attilius
Attilius özgür doğmuş bir Romalıydı. Bu da demek oluyordu ki, kendi isteğiyle gladyatör okuluna kaydoldu. Bu isteği kendisini, arenaya kendi iradesiyle çıkmak isteyen küçük ama seçkin bir gladyatör kesiminin parçası haline getirdi.
Romalı hakemler dövüşleri her zaman eşit güçler arasında dağıtmaya çalışırdı. Yani benzer deneyime sahip iki amatör ya da profesyonel gibi. Oysa Marcus Attilius için durum böyle olmadı. Pompeii'deki amfitiyatroya henüz "tiro" (yeni gladyatör) aşamasında giriş yaptığında karşısına, o zamana kadar 14 dövüşün 12 tanesini kazanmış, üst düzey gladyatörlerden Hilarus çıkarıldı.
Bu genç adam, hiç kimsenin beklemediği bir performansla Hilarus'u mağlup etmekle kalmayıp, ikinci dövüşünde de yine 12 galibiyetli bir gladyatörü yere serecekti. Arka arkaya rakiplerini devirdikten sonra, Pompeii'deki sanatçılar Marcus Attilius'un başarısını grafiti olarak duvarlarda sergilemeye başladı. Attilius büyük olasılıkla Roma İmparatorluğu çapında tanınmıyordu. Fakat Attilius'un arenaya çıkmasından seneler sonra, MS 79'da Vezüv Yanardağı patladı. Bu patlama kentle beraber onun adına çizilen grafitileri de küllerin altına gömmüştü. Bu sayede genç gladyatörün arkada bıraktığı miras günümüze kadar ulaşmış oldu.
Spiculus
Spiculus İtalya'nın Capua kentindeki gladyatör okuluna kaydoldu. Zaten kaydolmadan önce de çok büyük umutlar vaat ettiği söyleniyor. İlk arena karşılaşmasında, tecrübeli bir gladyatör ve özgür bir Romalı olan Aptonetus'a meydan okudu. Bu savaşçının tam 16 galibiyeti vardı. Sıra dışı bir şekilde, Spiculus, Aptonetus'u yere sererek öldürdü. Bu galibiyet Roma'nın o dönemlerdeki imparatoru olan Neron'un dikkatini çekti.
Spiculus'u çok seven Neron, kendisine çeşitli hediyeler verdi. Bu hediyeler arasında bir saray dahi vardı. Bu, genç gladyatörü karmaşık bir sosyal sınıfa yükseltti. Çünkü teknik olarak köleleştirilmişti, fakat sonsuz lüks içinde yaşıyordu. Köleleştirilmiş hizmetçileri vardı.
MS 68'de Neron, imparatorlukta bir isyan sonrası ölümle kesin olarak karşı karşıya kalırken, ilk olarak arkadaşı Spiculus'tan kendisini öldürmesini istedi. Büyük olasılıkla bu isteği Spiculus'a ulaşamadı ya da reddetti. Neron daha fazla beklemeden kendi yaşamını sonlandıracaktı. Sonrasında, Neron'un merhametsiz hükümdarlığına ayaklanan Roma vatandaşları, onun heykellerini devirmeye ve yok etmeye başladı. Yazar Plutarch'a göre, ayaklananlar içindeki radikal çeteler, Neron'un arkadaşı Spiculus'un bu heykel yıkıntıların altında ezilmesine neden olmuştu.
Commodus
Commodus günümüzde daha çok, MS 180'den 192'ye kadar olan felaket getiren yönetimi sayesinde Roma'nın altın çağının sonunu başlatan "
Bugün Commodus, en çok MS 180'den 192'ye kadar olan feci yönetimi sayesinde Roma Altın Çağı'nın (Pax Romana olarak da bilinir) bitişini işaret eden "çılgın" imparator olarak tanınıyor. Efsane imparator Marcus Aurelius'un oğlu Commodus, 16 yaşında babasıyla beraber imparator oldu. Babası öldükten sonra -hastalık ya da muhtemelen cinayet- MS 180'de tek başına gücü eline geçirdi.
Eski dönem tarihçilerinden Aelius Lampridius'un anlatımına göre zalim, etik sınırları olmayan ve eğlence düşkünü Commodus, sadece kendisi için 600 erkek ve genç kadından oluşan bir harem yaptırmıştı. En önemlisi kendisini bir tanrı olarak görüyordu. Mitolojik tanrı Herkül'ün reenkarnasyonu olduğuna inanıyordu. O nedenle kendisiyle bütünleşmiş, adeta imzası olan aslan postu giyerek saray çevresinde dolaşıyordu. Kısacası çılgın bir diktatördü.
Elbette kendisini yarı tanrı gören birisi için, gladyatör olmak zor olamazdı. Söylentilere göre 735 defa arenaya adım atmıştı. Çoğunlukla vahşi hayvanlara karşı savaşıyordu. Bazen de olsa insanlarla da savaştı. Antik tarihçi Herodian'a göre, Commodus gladyatör yeteneklerine sahip değildi. Ancak tahmin edileceği gibi hiçbir gladyatör imparatora bir şekilde zarar vermek istemiyordu. Commodus yara alırsa, bu o kişinin korkunç şekilde öldürüleceği anlamına gelecekti.
Flamma
Suriye doğumlu Flamma çok ilginç birisi. İmparator Hadrianus (MS 117 – 138) döneminde şöhret kazanıyor ve kariyeri oldukça uzun. Bu süreçte tam dört kez özgür Romalı olma hakkına kavuşuyor fakat hepsini geri çeviriyor. Büyük bölümü Sicilya'da olmak üzere 34 dövüşü var. Kariyerinin bu kadar uzun olmasında maçlarını yöneten hakemlerle de ilgisi var. Çünkü bir yenilgi sırasında hayatının bağışlandığı veya rakibiyle birbirine üstünlük kuramayıp ikisinin de kazanan olarak seçildiği 13 farklı ceza ertelemesi aldı.
Flamma'nın kariyeri bize, gladyatörlerin hakemlerin kişisel insafına ne kadar muhtaç olduklarını gösteriyor. Çünkü kaybeden bir gladyatörü ölümden kurtarabilecek ya da tam tersi şekilde ölümcül vuruşa izin verebilecek kişi bunlar. Flamma 30 yaşında yaşama veda ediyor. Bu da bir gladyatör için uzun bir yaşam.
Spartaküs (Spartacus)
Antik Roma'nın en ünlü gladyatörü bilinin aksine hiçbir zaman bir arenada savaşmadı. Aynı isimdeki 1960 yapımı Kirk Douglas'ın oynadığı filmdeki Spartacus, muhtemelen Balkanlar doğumluydu ve Capua'daki bir gladyatör okulunda yetiştirilmek üzere köle olarak bırakıldı.
MÖ 73'te, eğitiminin henüz ilk günlerinde olan Spartacus, gladyatör okulunun kötü uygulamalarından usanmıştı. Okuldan kaçarak Vezüv Dağı'na yerleşti. Çok geçmeden, köleleştirilmiş neredeyse binlerce gladyatör bu okullardan kaçtı ve antik Roma'daki en ünlü başkaldırılardan birini (Üçüncü Köle Savaşı) planlayacak olan Spartaküs'e katıldı. Spartaküs MÖ 72'de, yani Vezüv'e yerleştikten bir yıl sonra, Galya'daki Romalılarla savaşmak için köleleştirilmiş kişilerden oluşan bir ordunun (bazılarına göre 100.000 civarı) başındaydı. Bu kabiliyeti Roma İmparatorluğunu harekete geçirdi ve ertesi yıl General Marcus Licinius Crassus, Lucania'da bu köle ordusunu ezip geçti. Spartaküs'ün kendisi de dahil olmak üzere tüm ordu yok edilecekti.