Avustralya'da 30 Milyon Yıl Öncesine Ait Bitkiler Keşfedildi

Avustralya'daki fosil alanlarının incelenmesi, milyonlarca yıl önce yaşamış "zarif bir şekilde korunmuş" bitkileri ortaya çıkardı.

fosilleşmiş eğreltiotu bitkisi
Bir Pteridium eğrelti otunun yaprakları, silcrete içinde olağanüstü ayrıntılarla korunmuş. Eğrelti otları volkanik patlamalardan etkilenen arazilerde kolonileşen ilk bitkiler arasındadır.

Çalışmada tanımlanan fosillerin oluştuğu malzemeye silcrete adı verilmektedir. Bu sert madde, toprak, kum veya çakılın, kumun ve birçok kaya türünün ana bileşeni olan yaygın bir mineral olan çözünmüş silika ile birbirine çimentolanmasıyla oluşur.

Gondwana Research dergisinde yayınlanan çalışmada, bilim insanlarından oluşan bir ekip Avustralya'daki silcrete bitki fosil alanlarını daha iyi anlamak istedi. Central Queensland Üniversitesi ve Queensland Müzesi'ne bağlı çalışmanın yazarlarından Andrew Rozefelds Newsweek'e yaptığı açıklamada, amaçlarının özellikle bu bölgelerde bitkilerin nasıl korunduğuna ışık tutmak olduğunu söyledi.

Bunu yapmak için araştırmacılar yayınlanmış bilimsel literatürü gözden geçirdi ve ek alanlarla ilgili yeni veriler sağladı. Daha önce, silcrete bitki fosil alanları üzerinde çok az araştırma yapılmıştı.

Çalışmanın yazarları, bu tür alanların Avustralya'nın doğusunda yaygın olarak görüldüğü ve her zaman volkanik malzemelerle ilişkili olduğu sonucuna vardı.

Avustralya şu anda jeolojik olarak istikrarlı olsa da, durum her zaman böyle değildi. Yaklaşık 40 ila 20 milyon yıl önce, Avustralya'nın doğu kesimleri önemli volkanik faaliyetler yaşamıştır.

Rozefelds The Conversation için kaleme aldığı yazıda, "MS 79 yılında Vezüv Yanardağı patladığında kül altında kalan İtalya'daki Pompeii'den de bildiğimiz gibi, patlayan yanardağlar insan yerleşimleri için yıkıcı sonuçlar doğurabilir," diyor. "Ancak kül düşmeleri ve lav akıntıları tüm ormanları ya da en azından içlerindeki bitkilerin çoğunu da gömebilir."

Fosil bitkiler genellikle yassılaşmış ve sıkışmış halde bulunur ya da izlenim olarak korunurlar. Ancak, çoğunlukla yaklaşık 30-20 milyon yıl öncesine tarihlenen silcrete alanlarından elde edilen bitkiler üç boyutlu olarak korunmuş ve çok az veya hiç sıkıştırma belirtisi göstermiyor.

Rozefelds, "Belki de en sıra dışı olan şey, bazı örneklerde yumuşak doku korunmasının, tohumlar üzerindeki arillerin, dış meyve duvarının, sarmaşıkların kabuğunun ve kök nodüllerinin korunmasıyla sonuçlanmasıdır" dedi. (Aril, nar tanelerini kaplayan kırmızı kabuk gibi bazı tohumların etrafında bulunan bir tür örtüdür. Kök nodülleri ise başta baklagiller olmak üzere bazı bitkilerin kökleri üzerinde ve köklerinden oluşan topuz benzeri yapılardır).

Rozefelds'e göre, bu tür "istisnai" koruma, gözle görülür şekilde sıkıştırılmış fosil bitkilerde nadiren bulunur veya belirgindir.

Araştırmacılar, böylesine ince bir korumanın gerçekleşebilmesi için bitkilerin volkanik malzemeler tarafından hızla gömülmüş olması gerektiğini belirledi. Çalışmaya göre ayrıca, neredeyse kesinlikle volkanik kayaların ayrışmasından kaynaklanan bol miktarda silika kaynağı da olmalıydı. Silisin bitki yapılarına sızdığı ve onları koruduğu süreç "silisleşme" olarak biliniyor.

Enine kesitte görülen yıldız şeklindeki bu meyve şu anda inceleniyor ve muhtemelen bilim için yeni bir türü temsil ediyor. Bitki fosili, Avustralya'daki silcrete sahalarında bulunanlar arasında yer alıyor. Görsel: Geoff Thompson/Queensland Museum

Bitkilerin volkanik malzeme tarafından hızla gömülmüş olması, o sırada orijinal yerlerinde aktif olarak büyüyor olabileceklerini göstermektedir. Bu senaryo, araştırmacılara tarih öncesi bitki topluluklarının doğasına ışık tutmak için altın bir fırsat sunuyor.

Rozefelds The Conversation için şunları yazdı: "Nehir deltaları gibi bitki fosillerinin birikebileceği diğer alanlarda, bitki parçalarının ne kadar uzağa taşındığından ve farklı bitki örtüsü türlerinden olup olmadıklarından asla emin olamayız."

"Silisleşme sadece bitkileri değil, aynı zamanda orman tabanındaki yaprak çöplerini ve hatta kökler ve kök yumruları içeren alttaki toprağı da korur. Farklı sahalarda korunan fosil bitkiler değişiklik göstermekte ve bu da farklı bitki topluluklarının varlığına işaret etmektedir."

Örneğin, çalışmaya dahil edilen bir alanda, düzinelerce meyve/tohum taşıyan türün yanı sıra bir tür odunsu asma olan kozalaklı ağaçlar ve lianaların bulunduğu bir yağmur ormanı bitki topluluğu korunmuştur. Diğer sahalarda ise tek bir türün baskın olduğu görülmektedir; bu da farklı bitki topluluklarının gömüldüğünü ve korunduğunu göstermektedir.

Bazı sahalarda eğrelti otu katmanları da korunmuştur, bu da bu bitkilerin sonraki patlamalarla gömülmeden önce daha eski lav akıntıları veya kül tarlaları üzerinde büyüdüğünü göstermektedir. Eğrelti otları, rüzgârla taşınan küçük sporları sayesinde volkanik patlamalardan etkilenen arazilerde kolonileşen ilk canlı bitkiler arasında yer alıyor.

Silis fosillerinin "olağanüstü" korunma durumu, araştırmacıların onları modern bitkilerle karşılaştırarak tanımlamalarına ve evrimsel ilişkilerini anlamalarına yardımcı oluyor.

"Avustralya'daki bu bitkilerin korunması genellikle hücresel düzeyde yaşayan bitkilerle karşılaştırılabilir. Koruma ne kadar iyi olursa fosillerle o kadar çok şey yapabilirsiniz," diyor Rozefelds.

Rozefelds'e göre fosil bitkilerin hepsi, bilimsel literatürde daha önce tanımlanmış olanların dışında, muhtemelen yeni türleri temsil ediyor.

Rozefelds, "Asıl zorluk bunların akrabalıklarını, yani neyle ilişkili olduklarını bulmak" dedi. "Bu da genellikle Avustralya'daki, Hint-Pasifik bölgesindeki ve Güney Amerika'daki modern floralarla karşılaştırmayı gerektiriyor."

Bu bölgeler — diğerleriyle birlikte — bir zamanlar Gondvana olarak bilinen, yaklaşık 600 milyon yıl önce tamamen oluşmuş ve kabaca 180 milyon yıl önce parçalanmaya başlamış eski bir süper kıtanın parçasıydı.

Rozefelds, The Conversation için şunları yazdı: "Olağanüstü bir şekilde korunmuş olan silisli bitki fosilleri, bazı Avustralya bitki gruplarının geçmişi ve içinde yetiştikleri bitki örtüsü türleri hakkında şaşırtıcı yeni bilgiler sağlıyor."