II. Dünya Savaşı'nın En Önemli Anları

Baştan sona Nazi Almanyası'nın önde götürdüğü savaş, Sovyet ve ABD ordularıyla yön değiştiriyor.

ikinci dünya savaşı

II. Dünya Savaşı, 50 milyondan fazla insanın yaşamını sonlandıran tarihin en ölümcül ve en yıkıcı evrensel çatışmasıydı. Adolf Hitler, 1939'da Alman ordusunun Polonya'yı işgal etmesiyle savaşı başlattı.

Hangi ülkeler savaştaydı? II. Dünya Savaşı dünyanın hemen hemen her yerini etkiledi. Ancak kilit ülkeler bir yanda Mihver devletleri (Almanya, İtalya ve Japonya) ve diğer yanda Müttefikler (Fransa, Büyük Britanya, Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği ve daha az etkin olarak Çin) idi.

Kaç kişi öldü? II. Dünya Savaşı'nda 50 milyon asker ve sivilin öldüğü düşünülüyor.

Pekin Civarında Marco Polo Köprüsü çatışması, 7 Temmuz 1937

Japonya'nın Çin ile 1945'e kadar süren büyük ölçekli savaşı, 7-8 Temmuz 1937 gecesi Pekin'in güneybatısındaki Marco Polo Köprüsü yakınındaki çatışmayla başladı. Savaşın gece manevralarında bir Japon birliğin karıştığı belirsiz bir nedenle tetiklendiği biliniyor.

Japonlar, ülkelerinin onuruna bir meydan okunduğunu düşünerek bölgeye yeni kuvvetler gönderdi. Japon ordusundaki muhafazakarlar, bu durumu Çin'in kendi şartlarına göre bir anlaşmaya itilmesine yönelik baskı yapmak için kullanırken, Çinli milliyetçi lider Jiang Jieshi, Japonya'yı işgal etme konusunda isteksizdi. Sonuç olarak, her iki tarafı da büyük ölçüde zayıflatan zorlu bir savaş dönemi başladı.

Temmuz ayının sonlarına doğru geniş çaplı çatışmalar yaşandı ve 29 Temmuz'da Pekin işgal edildi.

Almanya'nın Polonya İşgali, 1 Eylül 1939

II. Dünya Savaşı, 1 Eylül 1939 Cuma günü, Adolf Hitler'in Polonya'yı gün doğarken işgaliyle başladı. Polonyalılar bir şekilde savaşıyordu, ancak hem insan hem de makine ve özellikle hava kuvvetleri açısından çok zayıftılar.

İngiltere ve Fransa, 3 Eylül 1939'da Almanya'ya savaş ilan etti, ancak Polonya'ya anlamlı bir yardım gönderemedi. İki hafta sonra, Josef Stalin doğu Polonya'yı işgal etti ve 27 Eylül'de Varşova teslim oldu. Sistemli Polonya direnişi, bir hafta daha süren çatışmalardan sonra sona ermişti. Polonya, Hitler ve Stalin arasında iki parçaya bölündü.

Naziler Polonya'da, savaşın sonunda altı milyon Polonyalı Yahudinin yok edileceği bir terör dönemi başlattı. Sovyet rejimi için de daha nazikti diyemeyiz. Mart ve Nisan 1940'ta Stalin, Eylül 1939'da yakalanan 20.000'den fazla Polonyalı subayın ve diğer askerlerin öldürülmesini emretti. On binlerce Polonyalı da zorla Sibirya'ya gönderildi.

Mayıs 1945'e kadar ve Churchill ve Roosevelt'e verdiği sözlere rağmen, Stalin Polonya'da baskıcı bir komünist rejim kurmuştu. 1939'da Polonya'nın o zamanki lideri Mareşal Eduard Smigly-Rydz, "Almanlarla özgürlüğümüzü kaybetme riskine gireriz, ancak Ruslara karşı ruhumuzu kaybederiz" cümlesiyle uyarmıştı.

Almanlar Batı'ya Saldırı Başlattı, 10 Mayıs 1940

Almanların savaşlarını Polonya'nın işgaliyle sınırlamak ve yapıcı barış görüşmeleri başlatmak konusundaki isteksizliği, II. Dünya Savaşı'nın genişleyeceği anlamına geliyordu. Hitler, Polonya'nın teslim olmasının Almanya'ya yalnızca bir cephede savaşma olanağı sunmasından mutluydu. Böylece Almanya'nın savaşa İngiltere veya Fransa'dan daha hazırlıklı olduğu kanıtlanmış ve yeni bir fırsat penceresi doğmuştu..

1939-40'ın sert kışındaki kötü hava koşulları, Alman Yüksek Komutanlığının (Generalfeldmareşal) hassas planlanlarının hazırlık süreci nedeniyle, saldırıyı Mayıs 1940'a kadar erteledi. 10 Mayıs'ta Almanlar, o ana kadar tarafsız olan Belçika ve Hollanda'ya saldırdı. Ardından kolaylıkla Fransa'yı işgal etti.

Almanya'nın sonraki yedi haftalık harekatındaki başarısı, Avrupa'daki stratejik durumu değiştirdi. Zafer, Hitler'i kendi tartışılmaz liderliğine ve onun liderliğindeki Wehrmacht (Alman Kara Kuvvetleri) 'ın benzersiz gücüne inandırdı. Bu zafer sayesinde, Almanlar açıkça ilerlemeyi sürdürecekti ve onlara karşı herhangi bir meydan okuma artık Batı Avrupa'daki Alman egemenliğinin yenilgiye uğratılmasını zorunlu kılmıştı.

Britanya Muharebesi, 25 Temmuz 1940

Fransa'nın Haziran 1940'ta teslim olmasının ardından Churchill, İngiliz halkına "Hitler, bizi bu adada yok edeceğini veya savaşı kaybetmek zorunda kalacağını biliyor" dedi.


İlgili: Britanya Muharebesi: Hitler'in Geciken Saldırısı


Başarılı bir işgal için Almanların hava üstünlüğü kazanması gerekiyordu. Savaşın ilk aşaması, 10 Temmuz'da Luftwaffe (Alman Hava Kuvvetleri)'nin Kanal'daki gemilere yönelik saldırılarıyla başladı.

Ertesi ay, RAF Fighter Command (Kraliyet Hava Kuvvetleri) hava limanları ve uçak fabrikaları saldırıya uğradı. Lord Beaverbrook'un hareketli yönetimi altında, Spitfire ve Hurricane avcı uçaklarının üretimi hızlandırıldı ve pilotlar ve uçaklardaki kayıplarına rağmen, RAF hiçbir zaman Almanların sandığı kadar hızlıca pes etmedi.

İngilizler ayrıca savaşın kendi topraklarında yapılması avantajına da sahipti; Uçakları hasar alsa da sağ kurtulan pilotlar kısa süre sonra tekrar harekete geçti, Alman hava personeli ise savaş esiri olarak adeta bavula atılıyordu.

Savaş Ekim ayının sonuna kadar devam etti. Ancak aslında Almanların planlarını gece bombardımanıyla değiştireceği Eylül ayı başlarında kazanılmıştı. Radar, yer ekipleri, uçak fabrikası işçilerinin hepsi zafere katkıda bulundu. Ancak Churchill Britanya, İngiliz Milletler Topluluğu ve Nazi işgali altındaki Avrupa'dan gelen genç pilotlara özellikle dikkat çekecekti: "Bu kadar çok kişinin bu kadar az kişiye borcu var".

Blitzkrieg, 29 Aralık 1940

Blitz – Blitzkrieg (Yıldırım Harbi) kelimesinin kısaltması – 7 Eylül 1940 ile 16 Mayıs 1941 tarihleri arasında Almanya'nın İngiltere'ye yaptığı hava saldırılarına verilen isimdi. Londra, 24 Ağustos 1940 gecesi bir anda bombalandı ve aynı gece Churchill, Berlin'e saldırı emri verdi.

Bu, Almanların asıl eforunu RAF hava limanlarına saldırmak yerine Britanya'nın kasaba ve şehirlerini bombalamaya sevk edecekti. 7 Eylül 1940, 'Kara Cumartesi', Londra'ya yönelik ilk büyük saldırıların başlangıcıydı. Başkent, Luftwaffe tarafından 13.650 tondan fazla yüksek patlayıcı ve 12.586 yanıcı bombayla art arda 57 gece bombalandı.

14 Kasım 1940'ta Coventry şehriyle başlayan Almanlar, Londra'ya saldırılarını sürdürürken diğer şehirleri ve kasabaları bombalamaya da başladılar. Blitz'de 43.000'den fazla sivil öldürüldü ve çok fazla maddi hasar meydana geldi, ancak İngilizlerin morali bozulmadı. Dolayısıyla savaş sürdürmesi kapasitesi hala varlığını sürdürdü.

Winston Churchill'in sözleriyle Hitler, "Ünlü ada ulusumuzu ayrım gözetmeyen bir katliam ve yıkım süreciyle yok etmeye" çalıştı ve başarısız oldu.

Barbarossa Harekâtı: Almanya'nın Rusya'yı İşgali, Haziran 1941

1920'lerden beri Hitler, muazzam doğal kaynakları nedeniyle Rusya'yı fetih ve genişleme için başlıca hedef olarak görmüştü. Alman halkı için gerekli 'Lebensraum'u ya da yaşam alanını sağlayacağına inanıyordu. Ve Rusya'yı fethederek, Hitler aynı zamanda "Yahudi vebalı Bolşevizm inancını" da yok edecekti. O nedenle Ağustos 1939'da Stalin ile yaptığı saldırmazlık paktını sadece geçici bir çare olarak görüyordu.


İlgili: Barbarossa Harekâtı ve Stalingrad Muharebesi


Fransa'nın işgalinden sadece bir ay sonra ve Britanya Muharebesi yapılırken Hitler, 22 Haziran 1941'de Rusya'ya karşı başlayan Blitzkrieg saldırısının planlarını çizmeye başladı. Tekrarlanan uyarılara rağmen, Stalin gafil avlandı ve ilk kez Stalin'i şoka uğradı. Birkaç ay içinde Almanlar, devasa toprak parçalarını ve yüz binlerce tutsağı ele geçirerek büyüleyici zaferler elde etti. Ancak kış başlamadan Moskova'yı veya Leningrad'ı almayı başaramadılar.

5/6 Aralık'ta Kızıl Ordu, Sovyet başkentine yönelik kritik tehdidi ortadan kaldıran bir karşı saldırı başlattı. Aynı zamanda Alman yüksek komutasını feci bir askeri krizin eşiğine itti. Hitler devreye girerek tüm komutayı üstüne aldı. Müdahalesi oldukça netti ve daha sonra şu şekilde övündü, "Bu kışı atlattık ve bugün yine muzaffer bir şekilde ilerleyebilecek durumdayız… sadece cephedeki askerlerin cesaretine ve benim direnme kararlılığıma atfedilebilir…"

Pearl Harbor, 7 Aralık 1941

Japonya'nın Temmuz 1941'de Fransız Çinhindi'ni işgalinden sonra, ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt, ardından İngiltere ve Hollanda, Japon varlıklarının dondurulmasını başlattı. Artık birçok Japon, ekonomik yıkım ile ABD ve Avrupalı sömürgeci güçlerle savaşa girmek arasında bir alternatif olmadığına inanıyordu. Savaş kaçınılmazdı.

Ekim 1941'de General Hideki Tojo yönetimindeki sert bir hükümet iktidara geldi ve Amerikalılara karşı yıkıcı bir darbe indirmek için hazırlıklar yapıldı.

7 Aralık 1941'de Japon uçakları, Hawaii Adaları'ndaki Pearl Harbor'daki üssünde ABD Pasifik filosuna saldırdı.

Uyarılara rağmen, Amerikalılar şüphesiz gafil avlandı. Sekiz savaş gemisi devre dışı bırakıldı ve diğer yedi savaş gemisi hasar gördü veya batırıldı. 2.500'den fazla Amerikalı öldü, Japonlar sadece 29 uçak kaybetti. En önemlisi, Amerikan gemileri denizdeydi. Kaçmayı başardıkları için üssün kendisi devre dışı bırakılmadı. Ertesi gün ABD Kongresi, İngiliz ve Hollanda sömürgelerine de saldıran Japonya'ya savaş ilan etti.

11 Aralık'ta Hitler Amerika Birleşik Devletleri'ne savaş ilan etti ve savaş artık gerçekten küresel bir seviyeye geldi. Japonlar başlangıçta her yerde galip geldi, ancak Amiral Isoroku Yamamoto şöyle söylemişti: "Altı ay veya bir yıl boyunca vahşice devam edebiliriz, ancak bundan sonrasına kesinlikle güvenim kalmadı".

Singapur'un Düşüşü, 15 Şubat 1942

Japonlar 8 Aralık 1941'de Malaya'yı işgal etmeye başladılar ve çok geçmeden İngilizler ve imparatorluk yanlıları tamamen geri çekildi. Daha önce Japonların Avrupa birliklerinin dengi olmadığını söyleyen General Tomoyuki Yamashita'nın kuvvetleri hızla güneye, Singapur'a doğru ilerlerken, savunma kuvvetlerinin morali neredeyse bitmişti.

İngiliz gemileri HMS Prince of Wales ve Repulse'un Japon uçakları tarafından batırılması da moralin düşmesine katkıda bulundu ve sivil halk ve savaşan birlikler arasında tedirginlik oluşmaya başladı.

İngiliz komutan Korgeneral Arthur Percival, Johore'da bir direnç başlatmayı ummuştu, ancak Singapur Adası'na çekilmek zorunda kaldı. Japonlar 8/9 Şubat'ta buraya indi ve çok geçmeden savunma dağıldı. Percival, daha fazla kan dökülmesini önlemek ve su kaynaklarının bitmesi nedeniyle 15 Şubat'ta teslim oldu.

Churchill, teslim olmayı "İngiliz askeri tarihindeki en kötü felaket" olarak nitelendirdi. 130.000'den fazla İngiliz ve imparatorluk askeri, 70 günlük operasyon sırasında yalnızca 9.824 savaş zayiatıyla çok daha küçük bir Japon kuvvetine teslim oldu. Singapur yalnızca küçük düşürücü bir askeri yenilgi değil, aynı zamanda Asya'daki "beyaz adam"ın prestijine de büyük bir darbe vurmuştu.

Midway, 4 Haziran 1942

Pearl Harbor'dan sonraki altı ay boyunca, tıpkı Amiral Yamamoto'nun tahmin ettiği gibi, Japon kuvvetleri, Hong Kong, Malaya, Filipinler ve Hollanda Doğu Hint Adaları'nı ele geçirerek, hepsini önlerine katarak ilerlemişti. Mayıs 1942'de Japonlar, yeni fetihleri üzerindeki hâkimiyetlerini güçlendirmek amacıyla, Birleşik Devletleri'ni stratejik bir Pasifik gücü olarak ortadan kaldırmaya çalıştılar.

Bu hamle Pearl Harbor'dan kaçan ABD donanma gemilerini tuzağa düşürerek yapılırken, aynı zamanda Japonlar daha sonraki saldırılara hazırlanmak için Midway atolünü işgal edecekti. Japonlar, uçak gemilerinin yok edilmesinin Amerikalıları müzakere masasına yönlendireceğini umuyordu.

Bu planda Japonları ezici bir yenilgiye uğratan Amerikalılardı. Kod çözücüleri, Japon saldırısının yerini ve tarihini tam olarak belirlemişti. Bu, ABD'li amiral Chester Nimitz'in kendi tuzağını kurmasını sağladı.

İlerleyen savaş sırasında Japonlar dört uçak gemisi, bir ağır kruvazör ve 248 uçak kaybederken, Amerikan kayıpları toplam bir uçak gemisi, bir destroyer ve 98 uçak olarak gerçekleşti. Pasifik savaşının dönüm noktası olan Midway'deki zaferleriyle Amerikalılar, yeri doldurulamaz kayıplara uğrayan Japonlardan stratejik gücü ele geçirmeyi başardılar. Amiral Nimitz savaşın başarısını "Esasen istihbaratın bir zaferi" olarak nitelendirirken, Başkan Roosevelt bunu "1942'deki en önemli zaferimiz… orada Japon saldırısını durdurduk" olarak nitelendirdi.

Alamein, 25 Ekim 1942

Kuzey Afrika harekatı Eylül 1940'ta başladı ve sonraki iki yıl boyunca savaş, Müttefik ve Mihver kuvvetlerinin ilerlemeleri ve geri çekilmeleri ile sonuçlandı. 1942 yazında, "Çöl Tilkisi" mareşali Erwin Rommel komutasındaki Mihver kuvvetleri Kahire'yi alıp Süveyş Kanalı'nda ilerlemeye hazırdı.

İngiliz Orta Doğu komutanı General Claude Auchinleck, savunmadaki Sekizinci Ordunun komutasını aldı ve El Alamein'deki güçlü savunma hattında geri çekilmeyi durdurdu. Ancak Auchinleck'ten memnun olmayan Churchill, Ağustos ayında onu General Harold Alexander ile değiştirirken, Korgeneral Bernard Montgomery Sekizinci Ordu'nun komutasını devraldı.

Montgomery derhal adam ve teçhizatta muazzam bir üstünlük kurmaya başladı ve nihayet 23 Ekim 1942'de Alamein'de karşı saldırısını başlattı. Kuzey Afrika'da nihai zafer Mayıs 1943'e kadar elde edilememesine rağmen, Kasım ayının başında Mihver kuvvetleri tam olarak geri çekildi.

Montgomery, Alamein'deki başarısında çok temkinli olduğu için eleştirilmiş olsa da, bu tavrı onu ünlü yaptı ve Britanya'nın savaştaki en popüler generali oldu.

Stalingrad, Şubat 1943

Stalingrad Muharebesi Ağustos 1942'nin sonlarında başladı ve 12 Eylül'e kadar Altıncı ve Dördüncü Panzer Ordularının Alman birlikleri şehrin banliyölerine ulaştı. Rusya'nın liderinin adını taşıyan Stalingrad, stratejik olduğu kadar sembolik bir öneme de sahipti. Sembolik önemini elbette Hitler vurguluyordu.

Eylül ve Ekim boyunca, General Vasili Çuykov'un komutasındaki şehrin savunucuları, harap olmuş şehrin her sokağında yerlerini aldılar. Kızıl Ordu'nun sistemli savunması, General Georgi Jukov (Georgy Zhukov)'a 19 Kasım 1942'de başlatılan ve kısa süre sonra General Friederich Paulus'un komutasındaki Altıncı Orduyu tuzağa çeken bir karşı saldırı hazırlaması için zaman tanıdı.

Hitler, Göring tarafından Luftwaffe'nin Stalingrad'ı hava yoluyla tedarik edebileceğine inanılmaz yanlış bir şekilde garanti verdi ve Paulus'a beklemesini emretti. Ayrıca Mareşal Erich Manstein'a kuşatma altındaki Altıncı Orduyu yarıp geçmesini emretti. Manstein başarısız oldu ve 31 Ocak 1943'te Paulus teslim oldu.

Esir alınan 91.000 Alman askerinden 6.000'den azı savaştan sonra eve döndü. Stalingrad, Almanya'nın en büyük yenilgilerinden biriydi ve Hitler'in doğuda bir imparatorluk hayallerinin sonunu acı bir şekilde belirledi.

Almanlar Kursk Muharebesi'ni Başlattı

Doğu Cephesi'ndeki son büyük Alman saldırısında büyük bir Alman yarımadasının avantajından yararlanılmak istendi.  Almanlar yarımada kanadını kırıp geçerek Sovyetlerin geçen kış Stalingrad'daki başarısına denk bir zafer almak istediler.

Hâlâ gerçek dışı stratejik hayaller kurmayla meşgul olan Hitler, bunu üstün iradenin galip geleceği bir yok etme savaşı olarak gördü. Zaferin, Batı'nın Sovyet zaferi olasılığına olan güvenini azaltarak ve Fransa'da ikinci bir cephe için Sovyetlerin isteklerini artırarak Müttefik koalisyonunu baltalayacağını umuyordu.

Alman tank taarruzunu engelleyen bir savunma sistemi hazırlamış olan Sovyetler, Almanların sayısından fazlaydı. Ağır kayıplardan ve biraz mütevazı kazanımlardan sonra, Hitler kendisine çok pahalıya mal olan operasyonu iptal etti. Almanları durduran Sovyetler artık karşı saldırıya geçebilecek durumdaydı. Almanlar şimdi neredeyse sürekli bir şekilde geriye çekilecekti.

D-Day, Overlord Harekâtı, 6 Haziran 1944

Kuzey-batı Avrupa'nın işgali ve kurtuluşu olan Overlord Harekâtı, 6 Haziran 1944'te D-Day'de başladı. O gün, ABD Generali Dwight Eisenhower'ın genel komutası altında, Müttefik donanmaları ve hava kuvvetleri tarafından desteklenen İngiliz, Kanadalı ve Amerikan birlikleri, Normandiya kıyılarında karaya çıktılar. Günün sonunda, hava indirme birlikleri de dahil olmak üzere 158.000 adam karadaydı.

Başlangıçta, Amerikan Omaha sahili dışında, Alman direnişi beklenmedik bir şekilde yumuşaktı. Ancak kısa sürede sertleşti ve Müttefiklerin sahil noktasından kaçışı acı şekilde yavaştı.

Savaşın şiddeti, Normandiya'da İngiliz piyade taburlarının 1914-1918'de Batı Cephesinde yaşadığı aynı kayıp oranlarına maruz kalmasıyla ölçülebilir. Sonunda kaçış gerçekleşti ve 25 Ağustos'ta Paris kurtarıldı. Bunu 3 Eylül'de Brüksel izledi.

Savaşın 1944'te kazanılabileceğine dair umutlar, Müttefiklerin Arnhem'deki başarısızlığı ve Aralık ayında Ardennes'deki beklenmedik Alman taarruzu ile yok olacaktı. Kuzeybatı Avrupa'daki Alman kuvvetlerinin Lüneburg Heath'deki karargahında Montgomery'ye teslim olması ancak 4 Mayıs 1945'te gerçekleşti.

23-26 Ekim 1944: Leyte Körfezi Muharebesi

Amerikalılar, Ekim 1944'ten itibaren Filipinler'in yeniden fethini başlatmak için zaten güçlü ve hızla büyüyen deniz ve hava üstünlüklerini kullanıyordu. Bu operasyon bir deniz savaşının gerçekleşmesine kolaylık sağladı: 23-26 Ekim tarihlerinde Leyte Körfezi'nde, savaşın en büyük deniz muharebesi ve Batı Pasifik'te Amerikan deniz üstünlüğünü güvence altına alan bir dizi angajman gerçekleşti.

Petrolün olması, Japon denizcilik eğilimlerinin belirlenmesine yardımcı olurken, ana sularda yerleşik yük gemileri oluşumları ve Singapur'un hemen güneyinde üslenen muharebe kuvvetiyle, Filipinler'e karşı herhangi bir Amerikan hareketi Japonya için çok ciddi bir sorun teşkil ediyordu. Japonya'da büyüyen bir karamsarlık vardı ve en azından bazı Japon deniz komutanları için onurlu bir şekilde kaybetmek bir plan haline geldi. Deniz Harekat Birimi başkanı 18 Ekim 1944'te filoya "ölmek için uygun bir yer" ve "ölüm çiçekleri gibi açma şansı" verilmesini istedi.

Sho-Go Operasyonu (Zafer Operasyonu) ile Japonlar, Amerikan uçak gemisi filosunu uzaklaştırarak, kendi uçak gemilerini yem olarak kullanarak ve ardından savunmasız Amerikan çıkarma filosuna saldırmak için iki ayrı deniz vurucu kuvveti kullanarak karşı koymaya çalıştı. Bu aşırı karmaşık şema, Amerikan amirallerinin savaşı okuma ve savaşın temposunu kontrol etme yetenekleri ve Midway'de olduğu gibi Japon meslektaşları için planı takip etme konusunda ciddi sorunlar yarattı.

Amerikan harekatının krize girdiği bir anda saldırı kuvvetlerinden biri indirme alanına yaklaşmayı başardı ve aslında Amerikan savaş gemilerinden üstündü. Ancak saldırı kuvveti devam etmek yerine geri çekildi; yorgun komutan Kurita, mevcut durum hakkında bilgi sahibi değildi, dahası düşman gemilerini tanımlamak da zordu.

Savaşın net etkisi, dört Japon gemisinin, Musashi dahil üç savaş gemisinin, 10 kruvazörün, diğer savaş gemilerinin ve birçok uçağın kaybıydı.

Yalta: Üç Büyük, Şubat 1945

Haziran 1940 ile Haziran 1941 arasında İngiltere, Hitler'e karşı tek başına karşı durdu. Ama sonra, Almanya'nın Rusya'yı işgali ve Japonların Pearl Harbor'a saldırısından sonra iki güçlü müttefik kazandı. Sonraki dört yıl boyunca Churchill, Nazilere karşı 'Büyük İttifak'ı desteklemek için elinden geleni yaptı. Hatta, "…Müttefiklerin zaferi söz konusu olduğunda, hiçbir aşağılanmanın çok aşağılık olmadığı ve hiçbir belanın çok büyük olmadığı bu adama yalnızca saygı duyabilirim" diyen Nazi propaganda bakanı Joseph Goebbels'in gönülsüz hayranlığını dahi kazandı.

Churchill, strateji belirlemek ve savaş sonrası düzenlemeleri ele almak için hem Roosevelt hem de Stalin ile görüştü. Üç adam ilk kez Kasım 1943'te Tahran'da bir araya geldi. Orada ve yine Yalta Konferansı'ndaki son toplantılarında, Churchill, savaş sürecinde bitkin düşen Britanya'nın artık yükselen iki süper gücün küçük ortağı olduğunun bilincindeydi.

Yalta'da, Almanya'nın savaş sonrası bölünmesi ve savaş suçlularının yargılanması kararı üzerinde anlaşmaya varıldı. Gelecekteki Birleşmiş Milletler anayasası tartışıldı ve Stalin, Almanya'nın yenilmesinden sonra Japonya'ya karşı savaşa girme sorumluluğunu aldı. Ancak doğu Avrupa'nın geleceği bir engel olarak kalmıştı. Kızıl Ordu işgal altındayken, Sovyet diktatörü iki müttefikinin görüşlerini değerlendirmekten çekiniyordu.

Dresden'in Bombalanması, 13/14 Şubat 1945

Yalta'da, Müttefiklerin şimdiye kadar el değmemiş Dresden şehrini bombalama planı tartışıldı. Şehre saldırmanın nedeni, esas olarak, Ocak 1945'teki Sovyet kış taarruzunu izleyen Alman geri çekilişinin gerisinde bir iletişim merkezi olarak stratejik öneminden kaynaklanıyordu. Ayrıca Dresden'in Reich başkenti olarak Berlin'e alternatif olarak kullanılabileceğine inanılıyordu.

Saldırı, Almanları savaşın kaybedildiğine ikna etmek için tasarlanmış, "Thunderclap" kod adlı bir planın parçasıydı. Ocak 1945'te, Hitler'in Ardennes saldırısı, İngiltere'ye V2 roket saldırıları ve şnorkel donanımlı denizaltıların konuşlandırılması, Almanya'nın hala inatçı bir direniş sergileyebileceğini açıkça gösterdiğinde hazırlandı. Stratejik bombalama saldırıları daha önce Almanya'yı parçalamada başarısız olmuştu, ancak savaşma kapasitesini azaltmada değerli olduklarını göstermişti.

Şimdi, 13/14 Şubat 1945 gecesi, Dresden 800 RAF bombardıman uçağı tarafından saldırıya uğradı, ardından Birleşik Devletler Ordusu Hava Kuvvetleri'nin 400 bombardıman uçağı geldi. Bombalama, 1.600 dönümlük Dresden'i yok eden bir ateş fırtınası yarattı. Bugün bile kaç kişinin öldüğü belirsiz ve tahminler 25.000 ila 135.000 arasında değişiyor. Çoğu yetkili şu anda ölü sayısını 35.000 civarında belirtiyor.

Yıkımın etkisi, muazzam ölü sayısı ve savaşın bu kadar geç bir aşamasında zamanlanması, Dresden bombardımanının hala oldukça tartışmalı olmasına neden olmuştur.

Bergen-Belsen'in Kurtuluşu, 17 Nisan 1945

Bergen-Belsen toplama kampı, 15 Nisan 1945'te İngiliz Ordusu tarafından kurtarıldı. Fotoğraflar, haber filmleri ve Richard Dimbleby'nin kamptan yaptığı hareketli BBC yayını, İngiltere'de bir dehşet ve tiksinti dalgası yarattı. Toplama kampları ve Nazilerin Yahudilere yönelik zulmü ve imhası hakkındaki hikayeler 1933'ten beri ortalıkta dolaşıyordu, ancak İngiliz halkı ilk kez Hitler'in Yahudi Sorununun Nihai Çözümü olan Holokost gerçeğiyle karşı karşıya kaldı.

Avrupa Yahudilerinin sistematik olarak imha edilmesi emrinin ne zaman verildiği bugün bile kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Aralık 1941'de Alman işgali altındaki Polonya'daki Chelmno'daki ilk imha kampı faaliyete geçti ve Haziran ayında Sovyet Yahudilerinin toplu katliamları başladı.

20 Ocak 1942'de, Berlin yakınlarındaki Wannsee'de, Nihai Çözümün (Final Solution) tekniklerini tartışmak üzere Nazi bürokratları bir toplantı yaptı. Yaklaşık altı milyon Yahudinin Naziler ve işbirlikçileri tarafından öldürüldüğü tahmin edilirken, 1,1 milyondan fazlası Alman işgali altındaki Polonya'daki en büyük imha kampı olan Auschwitz'in gaz odalarında öldürüldü.

II. Dünya Savaşı sırasında, Hitler'in ırkçı politikaları, Sovyet savaş esirleri, zihinsel ve fiziksel engelliler, çingeneler (Roma ve Sinti), eşcinseller ve Yehova'nın Şahitleri de dahil olmak üzere milyonlarca Yahudi olmayan kurbanı da yok etti. Gelecekteki Canterbury Başpiskoposu Robert Runcie, Belsen'i kurtarıldıktan hemen sonra görmüştü ve yıllar sonra "Belsen'i kapatan bir savaş, savaşmaya değer bir savaştı" dedi.

VE Day, 8 Mayıs 1945

8 Mayıs 1945 öğleden sonra, İngiliz başbakanı Winston Churchill, dünyanın uzun zamandır beklediği radyo duyurusunu yaptı. "Dün sabah," dedi, "General Eisenhower'ın karargahında, saat 2.41'de, Alman Yüksek Komutanlığı temsilcisi General Jodl ve Alman Devletinin tayin edilen başkanı Büyük Amiral Dönitz, Avrupa'daki tüm Alman kara, deniz ve hava kuvvetlerinin koşulsuz teslim olma eylemini imzaladılar.

Yaklaşık altı yıl sonra, Avrupa'daki savaş nihayet sona erdi.

Ancak VE Günü Avrupa'da II. Dünya Savaşı'nın sonunu işaret ederken, uzak doğudaki savaş üç buçuk ay daha devam edecekti. Sonuç olarak, VE Günü kutlamalarında açık bir cephe daha vardı.

Japonya, Ağustos 1945'te Hiroşima ve Nagazaki'ye yapılan atom bombası saldırıları yapılana dek yenilmiş değildi.

Nagazaki, 9 Ağustos 1945

2 Ağustos 1939'da Albert Einstein, Başkan Roosevelt'e atomu parçalamanın askeri potansiyeli konusunda uyaran bir mektup yazdı. Alman bilim adamlarının bir atom bombası üzerinde çalışıyor olabileceğine dair korkular, Amerikalıları ve İngilizleri kendi atom silahlarını geliştirmek için Manhattan Projesi'ni kurmaya yöneltti. Bomba 16 Temmuz 1945'te New Mexico'daki Alamogordo yakınlarındaki çölde başarıyla test edildi ve haberler, Potsdam'da Churchill ve Stalin ile buluşan Roosevelt'in halefi Harry Truman'a verildi.

Bomba hedef olarak Almanya için tasarlanmış olmasına rağmen, şimdi hem Japonya ile savaşı hızla bitirmenin bir yolu hem de Ruslar üzerinde siyasi baskı uygulamak için bir kaldıraç olarak görülüyordu.

Japonlar, kendileriyle savaşmaya devam etmeleri halinde "tam bir yıkım"la karşı karşıya kalacakları konusunda uyarılmış olsalar da, her zamanki milliyetçi duyguyla direnmeye devam ettiler. Böylece, kod adı Little Boy olan askeri olarak kullanılan ilk atom bombası 6 Ağustos 1945'te Hiroşima'ya atıldı.

Tahminen 78.000 kişi öldü ve 90.000 kişi ciddi şekilde yaralandı. Üç gün sonra, Nagazaki'ye ikinci bir bomba olan Fat Man atıldı ve benzer bir can kaybına neden oldu.

Japonya Teslim Oldu, 2 Eylül 1945

Atom bombalarının atılması, Müttefik şartlarının bir an önce kabul edilmesini sağladı ve Japonya 14 Ağustos 1945'te teslim oldu. O zamandan beri bu gün, Japonya'ya Karşı Zafer – veya 'VJ' – Günü olarak anılıyor.

Ancak resmi teslim belgeleri ABD'de VJ Günü olarak kabul edilen 2 Eylül'e kadar imzalanmadı. Resmi teslimiyet, Almanların Polonya'yı işgalinden altı yıl bir gün sonra, 2 Eylül 1945'te Tokyo Körfezi'ndeki USS Missouri'de gerçekleşti. II. Dünya Savaşı resmen sona erdi.