İlk radyo hakkında bir yazı hazırladık. 1932 yıllarından bahsedeceğiz. İngiltere'de BBC, yaptığı başarılı haberciliğe eğlence programlarını da ekleyerek radyonun çekiciliğini artırmıştı. O nedenle bu döneme radyonun altın çağı denir. Peki, radyo yayını ne zaman başladı ve radyonun gücü nasıl kullanıldı? Sırasıyla anlatalım.
Radyo Yayını Ne Zaman Başladı?
Ses dalgalarının tellerin yardımı olmadan yayımlanması konusundaki ilk gelişmeler, 19. yüzyılın son on yılında Guglielmo Marconi ile Sil Olivier Lodge tarafından gerçekleştirildi. Marconi 1900'de İngiliz Posta İdaresi'nin desteğiyle kendi Telsiz Posta İdaresi'nin desteğiyle kendi Telsiz Telgraf Şirketi'ni kurdu. Onun yaptığı, çok uzaklara Mors alfabesiyle sinyal gönderebilen ve alabilen ilk gereçler, denizler için bulunmaz bir kolaylıktı ve çok geçmeden gemiden gemiye veya gemiden karaya telsiz sistemleri dünyanın hemen hemen tamamını kapladı.
İnsan sesinin ya da müziğin aktarılması, daha ileri bir teknoloji gerektiriyordu. İlk radyo yayın programının dinleyicileri 1906 yılının Noel gecesi, gemileri New England kıyısı açıklarında bulunan birkaç telsizci oldu. Her zamanki Mors alfabesi cızırtılarının arasında kulaklarına İncil'den bir bölüm okuyan bir ses de geldi. Ses, Massachusetts Brant Rock'taki laboratuvarından konuşan, Kanadalı elektrik mühendisi Reginald Aubrey Fessenden'in sesiydi. Uzun denemelerden sonra sürekli bir elektromanyetik sinyali insan sesinin iniş çıkışlarına uyarlayarak sesleri aktarmanın bir yolunu bulmuştu.
O sıralarda özellikle 1907'de patentini aldığı radyo tüpü sesi de gönderebilen Lee de Forest gibi başkaları da buna benzer çalışmalar yapıyorlardı. Forest, Metropolitan Opera binasından Enrico Caruso'nun bir konserini de yayınladı, ama daha yıllarca insan sesini ileten radyo, yayında birbiriyle gevezelik eden ya da birbirine plak çalan birkaç hevesliye özgü bir alan olarak kaldı.
Yüzlerce Radyo
I. Dünya Savaşı sona erdiğinde birkaç şirket amatör pazar için radyo yapıyordu. Aralarından Radio Corporation of America (RCA), David Sarnoff adındaki genç bir Marconi operatörünün buluşuyla ilgilendi. Sarnoff buluşunun sadece bir alıcı, bir "radyo müzik kutusu" olduğunu söylüyordu, ama çeşitli dalga boylarını alabilen bir alıcı.
Bununla birlikte, 1920'de Pittsburgh'da bir radyo istasyonu kurması için Frank Conrad'ı işe alan, RCA değil Westinghouse olacaktı. Böylece KDKA İstasyonu doğdu ve Conrad ilk programlı yayınını 2 Kasım 1920'de yaptı. Konu, Harding ve Cox arasındaki ABD başkanlığı yarışıydı ve eyaletlerden gelen haberler arasındaki boşluklar, pikap kayıtlarıyla dolduruluyordu. RCA'nın radyo-müzik kutusu satışları büyük tırmanış göstererek ilk düzenli programların yolunu açmış oldu.
Sadece bir yıl içinde radyo yayıncılığı büyük kazanç getiren bir iş oldu ve 1922'ye gelindiğinde bir kıyıdan ötekine yayın yapan 500'den fazla radyo istasyonu vardı; ama bunlar öyle bir karmaşa yaratıyordu ki, 1927'de radyo istasyonlarına lisans vermek için bir Federal Radyo Komisyonu kuruldu. İngiltere'ye ve diğer Avrupa ülkelerinin aksine ABD'deki radyo istasyonlarının çoğu reklamcılara zaman ve program içeriği satan ticari girişimlerdi.
Radyonun Gücü Nasıl Kullanıldı?
Radyoyu bir propaganda aracı olarak ilk kullananlar, Almanlar ve Ruslar'dır. 1915'te Almanlar haberleri kendi işlerine geldiği gibi değiştirip tarafsız ülkelere Mors alfabesiyle geçerken, Rus Devrimi'nin başladığı gün, 7 Kasım 1917'de Vladimir Lenin, Petrograd'da demirli Aurora zırhlısına, haber tüm cephelere göndermesini emretti. 1919'da Rus radyosu Sovyetler Birliği'ne karşı müdahalenin aleyhine gösteriler yapmaları için İngiliz ve Fransız işçilerine çağrıda bulundu. Ve 10 yıla kalmadan Ortadoğu'ya, emperyalistlerin Arap ülkelerindeki siyasini baltalamak için yayın yapmaya başladılar. Adolf Hitler, propagandaya yürekten inanmış biriydi ve propagandanın etkisini, bir piyade saldırısının karşısındaki topçu barajına benzetiyordu. Özellikle radyoya, mahvolmuş bir dünyaya karşı savaşta en güçlü ve en devrimci silah gözüyle bakıyordu. Hitler'in söylevlerindeki fırtınalı konuşma tarzına oldukça uygun bir medya aracıydı radyo. Radyo yayıncılığı tekniğinde bir usta olan Hitler'in propagadanda bakanı Joseph Goebbels tehdit, pohpohlama, yarı gerçekler ve düpedüz yalanlardan oluşan bir karışımı kullanarak Nazizm'in mesajını dinleyiciye göre uyarlamasını biliyordu.
BBC biraz gecikerek 1938 yılında Arapça ve başka dillerde yayın yapmaya başladı. Bu yayınlar propagandadan kaçınıyor, onun yerine doğru haberler üzerine odaklanıyor ve böylece yakın gelecekteki savaşlar savaşı için değerli bir deneyim kazanmış oluyordu.
Radyo Yayıncılığının II. Dünya Savaşı'ndaki Yeri
II. Dünya Savaşı'nın ilk aylarında İngiliz radyolarında üzerinde en çok konuşulan ses İngiltere'den değil, Almanya'dan geliyordu. Genizden gelen bir "Almanya sesleniyor" anonsu yapan bu spiker, İrlanda kökenli bir Amerikalıydı. Gerçi dinleyicileri Joyce'un İngiliz kayıplarını aşırı abartarak atlatmasına gülüyorlardı, ama günün toplumsal koşulları üzerine yorumları yine de insana az da olsa huzursuzluk veren sözlerdi. Ne var ki Joyce savaş patladığında bir İngiliz pasaportuna sahipti ve bu sayede 1946'da vatana ihanet suçundan idam edildi.
Düşmanda huzursuzluk yaratmak, radyo propagandasının amacıydı. Alman propagandası Fransa'nın yenilgiye uğratılmasında özellikle etkili olmuştur. İngilizlerin katkısıyla, sözde Avrupa'dan yayın yapan, ama aslında İngiltere'den gelen, Almanya'ya yönelik iki program oldu. Bunlar, havadan sudan konuşmalar ve müzik karışımıydı; ama arada Alman şehirlerinin durumunu ve izne çıkıp memlekete gittiklerinde bombalanmış evlerinde ailelerini bulmaya çalışan askerlerin sorunlarını da ele alıyordu. Bir başka ilgi çekici program da "Zafer (Victory) İçin V" kampanyasıydı. İşgal altındaki Avrupa'da yaşayan dinleyiciler, tebeşirle duvarlara V yazarak veya araba kornalarında ve tren düdüklerinde Mors alfabesiyle seslendirerek Almanları tedirgin etmeye başlıyorlardı.
Anayurt cephesinde haber okuyanlar yıldız oldular, iyi ya da kötü her durumda istiflerini bozmadıkları için ün kazandılar; özellikle de bir bomba yayın sırasında binayı vurup yedi kişiyi öldürdüğünde sesi bile titremeyen Bruce Belfrage. Savaş haberciliği, radyo yayıncılığı için yeni bir itici güç oldu; "Radyo Doktorunun Konuşmaları" ve "Mutfak Cephesi" gibi bilgi veren programları da halka mal etti. "ITMA" (It's That Man Again) gibi yeni güldürü programları ve askerleri ana yurtlarındaki aileleriyle buluşturan "Forces Favourites" gibi istek programları da vardı.
Vera Lynn'i dinlemek neredeyse bir zorunluluktu. J. B. Priestley'nin sağduyulu görüşleri dile getiren sıcacık Yorkshirelı sesi Winston Churchill kadar ünlüydü. Engin bilgili insanlardan oluşan bir grubun dinleyicilerden gelen sorulara yanıt verdiği "The Brains Trust" programı ise dinleyicilerden büyük ilgi görüyor ve bar ve kışladan tutun da Buckingham Sarayı'na varıncaya kadar, tartışma konusu oluyordu.
Radyo yayını ne zaman başladı? Savaşta ve barışta artan önemi yazımız burada son buldu. Benzer içerikler için: https://evrenatlasi.com/k/tarih-kultur/