İnsanlar Renkleri Nasıl Adlandırdı?

Renklerin adlandırılması, insanların çevrelerindeki dünyayı tanımlamak için renk adlarını kullandıkları eski zamanlara kadar uzanmaktadır.

renkler

Dünyanın dört bir yanındaki insanlar renkleri nasıl ifade ediyor? Bazı renkler diğerlerinden daha mı sık konuşuluyor? En sık kullanılan renkler kültürlere göre değişiyor mu? İnsan renk algısının biyolojisi gereği, ses ve sözcüklerdeki açık farklılıklara rağmen insanlar olarak renkleri sıkça benzer yollarla ifade ediyoruz. Örneğin, içinde az sayıda renk adı olan dillerde bile siyah, beyaz ve kırmızı daima mevcuttur. Dillerde renk adları arasındaki benzerlik ve farklılıksa iletişim ihtiyacıyla ilgili. Kırmızı veya Türkçe kızıl, temel gıdanın, kanın ve birçok önemli nesnenin rengi olduğundan bugün dünyada her dilde mevcut.

İnsanların Renkleri Tanımlaması

renkler

130 farklı dilden 330 rengin incelendiği bir çalışmaya göre insanlar bir renkten ne denli çok söz ediyorsa, o renge olan iletişim ihtiyacı o denli artıyor. İnsanların renkleri sözcüklerle eşleştirme biçimi, toplumun coğrafi konumu ve ekolojisinden etkileniyor. Yine de bütün toplumlarda bazı ortak eğilimler var. Örneğin, tüm dünyada insanlar en çok parlak kırmızıları ve sarıları tanımlayan terimlere sahip.

Dil bilimcilere göre bir noktada hiçbir dilde renkler yoktu ve bugün görülen renk adları eskiden bir nesnenin kalitesini tanımlarken kullanılan terimlerdi.

Dillerin ne zaman ve neden renk adları ürettiğine dair köklü teoriler var. 1800'lere dayanan bir fikir, dillerin zaman içinde kabaca aynı sırayla renk adları ürettiğini öne sürer. Buna göre çoğu dilde önce siyah ve beyaz ortaya çıktı ve ardından kırmızı geldi. Sonra yeşil ve sarı izledi. Doğada nadir bulunduğundan mavi çoğu dile geç eklendi (çoğu toplum gökyüzü için "açık", "koyu" dedi). Son olaraksa karışık sırayla kahverengi, mor, pembe, turuncu ve gri renk adlarını ürettik.

Homeros en geç MÖ 8. ve 9. yüzyılda yazdığı İlyada ve Odysseia'da denizi "mavi" yerine "şarap koyusu" olarak tanımlar ve o günlerde mavi renk için ad olmadığını gösterir (temel nedeni mavinin nadirliğiydi). Aynı zamanda turuncu renkten de bahsetmez ve eski dil bilimciler antik insanların renk körü olduğunu düşünmüştür. Antik toplumlarda tonuna göre turuncu ya sarı ya da kırmızı sınıfında görülüyordu.

Sıcak Tonları Daha Çok Sevdik

Birbirinden apayrı toplumların bile renkleri adlandırma sırasının benzer oluşu insan biyolojisine bağlanabilir. İnsanlar olarak daha kolay görebildiğimiz canlı renkleri daha erken isimlendiriyoruz. Bu yüzden dünyanın her yerinden insanlar sıcak tonlardan söz ederken soğuk tonlara göre daha kolay iletişim kuruyor. Etrafımızdaki dünyada bizim için önemli olan çoğu şeyin aslında sıcak renkte olması da önemli.

Örneğin, soğuk tonlara daha yakın olan maviler ve morlar doğada nadiren varlar. Bu yüzden sıkça saraylılar tarafından "soylu rengi" olarak seçildiler (Roma'nın renginin mor olması gibi). İnsanların onlara isim koyması da bu yüzden uzun sürdü. Çoğu kültürde mavinin ve morun adlandırılması ancak renklerin yapay üretimi keşfedilince gerçekleşmiştir. (Gök tanrı inancına sahip Türkler maviyi ("gök") en erken adlandıran toplumlardan olabilir.)

Bununla birlikte, tüm toplumlarda bir renge değer verildiğinde o renk daha çeşitli adlara ayrılıyor. (Örneğin, Türkçe'de "mor" kategorisinde lavanta, erguvan ve menekşe olması gibi.)

Gelecekte Renklerin Dili

Peki renklerin dili gelecekte nasıl evrimleşecek? İnsan gözünün bir milyondan fazla farklı rengi ayırt edebildiği düşünüldüğünde her renk tonu için giderek yeni terimler bulunacağını düşünebilirsiniz. Ancak bugün Türkçe dahil çoğu dilde yaklaşık 15 ila 20 renk adı günlük hayatta kullanılıyor. Nedeni ise açık. Bundan daha fazlasına çıkıldığında bahsedilen renk belirsizleşmeye başlıyor ve iletişimi kolaylaştırmak yerine zorlaştırıyor (örn., mercan rengi). Bu yüzden, konu renklere geldiğinde insanlar olarak muhtemelen ihtiyacımız olan hepsine sahibiz.


Kaynaklar: