Ortalama bir insan için banyo yapmak olağandır ve beklenir. Neredeyse herkes düzenli bir şekilde yıkanır ve birçoğu bunu her gün yapar. Yemeye ve içmeye eşdeğer bir gereklilik gibi. Bu titizlik doğal görünse de aslında evrensel sayılmaz. Gelişmiş Batı dünyasında bile düzenli banyo yapmak sadece geçen yüzyılda rutin hale gelmiştir. Banyo günümüzde fiziksel temizliği temsil etse de geçmişte insanlar kendisini suya daldırmayı bile reddediyordu.
Banyo yapmanın geçmişi
Hijyen uzun bir geçmişe sahip. Kirli bir dünyada yaşıyoruz ve içinde 300.000 yıldır yaşayan insanların söz konusu kir hakkında ne yapacaklarını bulmak için bolca zamanı oldu. Geçmişten bugüne banyo yapmayla ilgili kurallar ve gelenekler muazzam şekilde değişmiştir. Antik Roma'nın hamamlarından, erken dönem modern Avrupa'nın sudan kaçınmasına veya 21. yüzyılda her eve küvet ve duş eklenmesine kadar insanlığın bedensel hijyenle ilgili görüşleri birçok kez evrildi.
Aslında banyonun geçmişi sadece kısmen hijyenle ilgili olmuştur. Banyo yapmayı temizlikle ilişkilendirmemiz yakında zamanda gerçekleşti.
Antik çağın sosyal merkezleri
Çoğu hayvan hastalıktan kaçınmak için şu ya da bu şekilde kendisini temizler. Yıkanmak, bir anlamda, bu ilkel uygulamanın bir uzantısı. Bu içgüdü belki de kendisini bir nehirde, gölde veya şelalenin yıkayan ilk insana rehberlik etti. Tarihi kayıtlar ilk uygarlıkların üyelerinin suya farklı niyetlerle daldığını ve bunu sıklıkla sosyal ve ritüel amaçla yaptığını gösteriyor.
En ünlü ve en iyi belgelenmiş banyo kültürü, geniş kemerler ve lüks hamamlarla çevrili antik Roma'dadır. Seçkinler ve sıradan insanlar her gün kendisini hem sıcak hem de soğuk suda ıslatıyor, vücutlarını küçük bir tırmıkla temizliyordu. Bu âdet, yıkanmanın işlevsel ve hijyenik yönünün çok daha ötesindeydi. Daha ziyade köklü bir sosyal ve kültürel davranıştı.
Banyo yapılan binalar oyun, fiziksel egzersiz ve bazı büyük yerlerde ise kütüphane ve konferans salonu içerecek şekilde tasarlanıyordu. Hamamlar sanitasyon politikası düşünülerek değil, halkı memnun etmek ve bu lüks tesislerin sponsorlarını yüceltecek şekilde inşa ediliyordu. Halk hamamları aslında hastalıkları önlemek için değil zevk, politika ve propaganda amacıyla vardı. Dolayısıyla bu hamam sisteminin hijyen kültürüne uzun vadeli belirgin bir etkisi olmadı.
Roma İmparatorluğu'nun çöküşüyle Batı'da halka açık banyo modası geçmişe karışırken aynı dönemlerde gelenek Doğu'da filizlendi. Hindistan'daki Budist tapınaklarında genelde keşişlerin törensel amaçla yıkandığı hamamlar vardı ve Budizm'in Tibet, Çin ve Japonya'daki artan etkisi ile birlikte bu uygulama da yayıldı.
Avrupa'da suyun zehirlediği korkusu
Erken modern çağ Avrupalıları aslında temizlikten bihaber değildi. Hatta o dönemde "temizlik takvadandır" şeklinde benzer özdeyişlere bile sahiplerdi. Ancak uyguladıkları temizlikte vücuttaki kiri durulamak yoktu. Hatta döneminin batılıları banyo yapmanın tümüyle tehlikeli olduğuna inanıyorlardı. Kendilerini suya batırırlarsa toksinlerin gözeneklerden vücuda sızacağını düşündüler. Bunun yerine sık sık kıyafet değiştirip, kendilerini bezle silerek "kuru banyo" yapıyorlardı.
Bu tür alışkanlıklar 19. yüzyıla kadar devam etti. Bu dönemde banyoda bir rönesans yaşandı. Sıhhi tesisat teknolojisi ve su altyapısındaki gelişmeyle birlikte Amerikalılar evlerine küvet ve duş yerleştirdiler ve günlük banyo rutinini başlattılar. Banyo algısı giderek kabul görmeye başladı ve düzenli yıkanmanın üstünlüğü nihayetinde kabul edildi.
Sonuç
İnsanlığın son birkaç bin yıllık tarihinde temizlenmenin varsayılan amacı asla hijyen değildi. İnsanlar için temiz olmak görüntü veya kokudan çok kültürel bakış açısına göre değişen bir kavramdı. Bizden öncekilere pis gözüyle bakabiliriz ancak onların bu görüşü paylaşmadığı kesindi. İnsanlık, temizliğin nezaketin önemli bir işareti olduğuna ancak son birkaç yüzyılda karar verdi.