Aristoteles Atina Demokrasisinden Neden Nefret Etti?

Yunan filozof Aristoteles, Atinalıların siyaseti üzerine en değerli kaynaklarımızdan biridir. Ancak o, kentteki demokratik uygulamaları tam olarak kabul etmiyordu.

Akropolis
Leo von Kenzle - Atina'daki Akropolis ve Areopagus'un ideal görünümü, 1846

Günümüzde demokrasi, antik Atina'nın uzun soluklu miraslarından biri olarak kabul edilmektedir. Kuruluşundan bu yana Romalı senatörlerden Amerikalı senatörlere uzanan bir yelpazede Atina devletine yönelik kabul ve saygı söz konusudur. Peki, Atina demokrasisi üzerine en önemli iki eser olan Politika (Politics) ve Atina Anayasası (Athenian Constitution)'nı yazarak demokrasiyi kötü bir şekilde tenkit eden Aristoteles neden demokrasiyi kınamıştır?

Aristoteles Demokrasinin Manipüle Edilebileceğine İnanmıştır

solon
Solon'un bir büstü.

Atina demokrasisi ile ilgili filozofun başlıca endişesi, sadece sıradan yoksullara hitap eden popülist liderlere olan eğilimiydi. Aralarında Solon, Kleisthenes ve Perikles'in de bulunduğu bazı isimler iyi yönetim sergilemiştir. Öte yandan, diğer pek çok kişi ehliyetsiz ve ahlaksız olup Atina halkını, yani demos'u oyuna getirerek güç kazanmıştır.

Atina'nın ilk despotu Peisistratos bunu gerçekleştiren ilk isimdi. Diğer yandan Aristoteles'e göre, Peisistratos demos tarafından oldukça demokrat biri olarak bilinirdi. Görünürde demokrasiyi destekliyor olsa da, halkını defalarca kandırarak Atina'da yönetimi ele geçirmeyi bilmiştir. Göreve geldiği ilk dönemde Peisistratos kendisini bir suikast girişimine kurban gitmiş gibi göstermiş ve devlete kendisine bir muhafız verilmesi için başvuruda bulunarak MÖ 561 yılında istibdadını kurmayı başarmıştır.

Bundan beş yıl sonra siyasi karşıtları tarafından tahttan uzaklaştırılan Peisistratos, yanında Athena gibi giyinmiş uzun boylu bir kadının eşlik ettiği bir savaş arabasıyla Atina'ya dönerek ikinci bir tiranlığı kurmayı başarmıştır. İkinci kez Atina'dan kovulsa da Peisistratos MÖ 546'da geri döndü ve paralı askerlerle Atina demosunu etkisiz hale getirerek üçüncü bir tiranlık kurdu. Aslında Aristoteles, Atina hükümetinin önemli bir kısmını olduğu gibi bıraktığı için genellikle bu tiran hakkında olumlu düşünmektedir. Ne var ki Peisistratos ve onun üç dönem süren hakimiyeti, demos'un filozof karşısında ne kadar kandırılabilir olduğunu ortaya koymuştur.

Öte yandan Peisistratos'un iktidara yükselişi de istisnai bir durum teşkil etmiyordu. Aristoteles, Perikles'in MÖ 429'daki ölümünün ardından demosun, sürekli olarak Atina demokrasisine kasteden karanlık demagoglar seçtiğine kanaat getirmiştir. Örneğin Perikles'in ölümünün hemen ardından yerine getirilen siyasi lider Kleon'un yaptığı da buydu. Aristoteles onu " demokrasinin yozlaşmasına neden olan kişi" olarak görmüştür, çünkü sürekli olarak " yersiz bağırıp çağırma ve galiz küfürler" sarf etmiştir (Athenian Constitution 28.3).

Buna benzer şekilde, pek çok kişi kitlelere nakdi yardımlar yaparak kolayca halk desteğini arkasına alabilmiştir. Bu konuda Aristoteles Cleophon ve Callicrates isimlerini anmaktadır. Cleophon, çeşitli Atina vatandaşlarına günde iki obol ödenmesini sağlayarak ve böylelikle halk desteğini alarak 5. yüzyılın neredeyse son on yılında demosun başına geçmiştir. Ardından Callicrates bunu üç obol yapmak için kampanyalar düzenleyerek onu tahtından indirmiştir. Bu demos satın alma yöntemi Aristoteles tarafından aşağılanmış ve yeni kurulan devletlere şu öğüt verilmiştir:

Gelirlerin olduğu yerde demagogların kendi tarzlarına göre para dağıtmalarına izin verilmemelidir; yoksullar her zaman daha fazlasını alır ve her zaman daha fazlasını ister, çünkü böyle bir yardım, sızdıran bir fıçıya dökülen su gibidir.

(Politika -Politics- 6.1320a)

Keza Aristoteles, Kleophon'dan başlayarak Atina'nın " çoğunluğun zevklerine en çok hitap eden ve en çok konuşan, bakışları sadece o anın çıkarlarına kilitlenmiş" kişiler olan demagoglar tarafından idare edildiği kanaatine varmıştır (Athenian Constitution 28.4).

Atina Demokrasisi Ancak Oligarklar Tarafından Yönetilebilirdi

karun ve solon
Karun ve Solon. (Sanatçı: Gerard van Honthorst, 17. yüzyıl).

Görüldüğü üzere, Aristoteles'e göre Atina karşılaştırmalı olarak daha oligarşik bir liderlik altında daha iyi bir konumda olmuştur. Bir başka deyişle, Atina devletinin Solon ve Kleisthenes'in daha eski, daha az köktenci demokratik anayasaları çerçevesinde ayakta kalabileceğine inanıyordu ki bu ikisinin politikalarını Atina'nın " atalarının hukuku " olarak nitelendiriyordu.

Öncelikle, filozof Solon'un 7. yüzyılın sonları ve 6. yüzyılın başlarında demokrasi, aristokrasi ve oligarşi kavramları arasında hassas bir uzlaşı kurduğunu tespit etmiştir. Aristoteles, Solon'un gerçekleştirdiği reformların demokratik unsurları arasında borç köleliğinin lağvedilmesini, her vatandaşın haksızlığa karşı yargı yollarına başvuru hakkını ve jüri mahkemelerinin kurulmasını saymıştır ki bunların demos'un kuvvetinin temeli olduğuna inanıyordu. Denge unsuru olarak oligarşik tedbirler de alınmıştı. Siyasi makamlar Solon tarafından kasten ekonomik güce göre sınırlandırıldı ve toplumun en alt sınıfı olan thetesler bu makamlardan tamamen çıkarıldı.

Benzer şekilde, Solon yasalarının korunmasını oligarşik Areopagus Konseyi'ne emanet etti. Bu, Atina'nın en yüksek memurları olan ve daha önce seçilmiş archonlardan oluşan bir meclisti ve hem Atina'nın en yüksek yargı mahkemesi hem de zaman zaman önde gelen siyasi konseyi olarak görev yapıyordu. Aristoteles'in kendisi de Areopagus'a sıcak bakıyordu. Areopagus'un ayrıcalıklı, aristokratik geçmişi nedeniyle iyi işlediğine inanıyor, arkhonların genellikle soylu doğum ve ekonomik durumlarına göre seçildikleri için Areopagus'ta ömür boyu görev almayı hak eden tek grup olduklarını düşünüyordu (ki öyle de oldu).

Solon benzer şekilde, kanunlarının uygulanmasını oligarşik Areopagus Konseyi'ne teslim etti. Burası, Atina'nın en yüksek memurları olan ve daha önce seçilmiş archonlardan kurulu bir meclistir ve hem Atina'nın en yüksek adli mahkemesi hem de kimi zaman önde gelen politik konseyi olarak hizmet vermiştir. Bizzat Aristoteles Areopagus'a sempatiyle bakıyordu. İmtiyazlı, aristokratik geçmişi nedeniyle iyi çalıştığına inanıyordu. Ayrıca arkhonların genellikle soyluluk durumuna ve ekonomik gücüne göre belirlendikleri için Areopagus Konseyi'inde sonsuza kadar görev almayı hak eden tek grup olduklarına inanıyordu (ki öyleydiler).

Akropolis
Leo von Kenzle – Atina'daki Akropolis ve Areopagus'un ideal görünümü, 1846

Dolayısıyla Solon, Aristoteles'in zengin ve fakirleri adil bir şekilde bir araya getirdiğini düşündüğü bir proto-demokrasi tesis etmiştir. Aristoteles yine de Atina devletinin, Peisistratos ve oğullarının istibdadından hemen sonra MÖ 510'dan 508'e kadar Atina'yı yöneten Kleisthenes'in reformlarıyla beraber daha demokratik hale geldiğine inanmıştır. Kleisthenes, Atinalılar'ın sınıf ya da soyluluk farkı aranmaksızın bölündüğü 10 kabilenin ya da demenin oluşturulmasından sorumluydu. Dışlanma yöntemini başlatarak halkı daha da yetkilendirmiştir. Aristoteles, Kleisthenes'in demokrasiyi yalnızca güçlendirdiğini görmüş olsa da, onun reformlarına dair çoğunlukla olumluydu.

Aristoteles, Kleisthenes'in ardından, Salamis Deniz Muharebesi'nden (MÖ 480) itibaren oligarşik Areopagus'un on yedi yıllık iktidar yıllarını anlatmıştır. Fakat bu dönemin tarihsel niteliğinin kuşkulu olduğu ve bu zaman dilimindeki Areopagos hakimiyeti fikrinin Aristoteles tarafından üretilmiş olabileceği unutulmamalıdır. Neticede bu süreçte Atina devletinin inanılmaz büyüklükte bir zenginliğe kavuştuğu ve denizaşırı ülkelere genişlemeye başladığı tahmin edilmektedir. Bununla birlikte, Aristoteles doğrudan bu dönemi bir sonraki dönemle kıyaslamıştır. Areopagite egemenliği, filozofun korkunç bir demagoji dönemini açtığını öne sürdüğü demokratik yenilikçi Ephialtes yüzünden son bulacaktı:

Altıncı [çağ], Pers savaşlarını izleyen ve Areopagus Konseyi'nin ülkeyi yönettiği çağdı. Bunu müteakip yedinci [çağ], Aristides'in çerçevesini çizdiği ve Ephialtes'in Areopagos Konseyi'ni ortadan kaldırarak tamamladığı anayasadır; bu anayasa altında demagoglar tarafından yoldan çıkarılan ulus, deniz imparatorluğunun menfaati için en vahim yanlışlara düşmüştür.

Atinalıların Devleti -Constitution of the Athenians- 41.2)

Bundan dolayı Aristoteles, Atina demokrasisinin en iyi yöneticileri olarak en demokrat politikacıları değil, aksine nispeten oligarşik konumdaki ılımlıları görmüştür.

Her şeye rağmen, ideal bir devletin lider kadrosunun aristokrasiden (kelime anlamı "en iyilerin yönetimi" olan bir kelime) oluşması gerektiğine karar vermiştir. Bunların mutlaka soylulardan oluşması da gerekmiyordu, aksine bir devletin "en iyi" vatandaşları zengin ve soylu kökenli olma eğilimindeydi. Zira bu tip sözde aristokratlar liyakat, ahlak ve boş zaman sahibiydiler. Oligarklar servetleriyle öne çıkan dar bir gruptan oluşurken, aristokratlar iyi bir soy ve dürüstlük timsaliydiler.

Liyakat ve erdem şüphesiz sahip olunması cazip özelliklerdir, peki ama neden boş zaman? Aristoteles, boş zamana (ve dolayısıyla refaha) sahip olmanın, makamda iken günlük ihtiyaçlarınız veya ekonomik durumunuz için kaygı duymanıza gerek olmadığı mesajını verdiğini savunmuştur. Keza, Aristo'nun boş zaman kavramı sadece saf bir zevk düşkünlüğü değil, sanat ve eğitimin teşvik edilmesini de içeriyordu. Yani boş zamana sahip olan bir politikacı, yalnızca bu yolla daha iyi bir lider olabilirdi.

Her halükarda, Aristoteles halkın kendi kendini yönetmesi gerektiğine pek inanmıyordu. Yoksuldular, eğitimsizdiler ve görev başında iken suça daha eğilimliydiler. Tersine, genellikle eğitimli ve gelir durumu iyi olan faziletli kişileri ideal lider kadrosu olarak görmekteydi ve bunu Atina tarihine ilişkin anlatımından da rahatlıkla anlıyoruz.

Oligarşi ve Demokrasinin Karışımı

Cleisthenes
Kleisthenes'in Ohio Eyalet Binası'ndaki modern büstü

Kabul edilen hatalarına rağmen, Aristoteles aslında demokrasi olgusuna tümden karşı değildi. Kendisinin Atina siyasetine yönelik en temel tenkidi, Atina siyasetinin çoğu zaman haddinden fazla demokratik olmasıdır. Demos sürekli olarak popülistlerin oyununa geliyor ve devletten daha çok kendisine hizmet eden seçimler yapıyordu. Buna bağlı olarak Atina'da siyaseti eşitleyecek önemli bir oligarşik ya da aristokratik karşı denge mekanizması bulunmamaktaydı. Ayrıca Aristoteles, demagogların yalnızca yasalara saygı gösterilmediğinde ve yönetim halkta olduğunda varlık gösterdiğini öne sürmüştür.

Ancak bu Aristoteles'in oligarşileri mutlak olarak onayladığı anlamına gelmez. Gerçekte, kitleler ya da oligarklar gücü ele geçirdiğinde, her iki tarafın da devletin menfaati yerine kendi menfaatlerine odaklanan hükümetler oluşturduğuna inanıyordu.

Aristoteles daha ziyade oligarşik ve demokratik politikaların bir karışımına dayalı hükümetleri yeğlemiştir. Bu ikili dengeye genellikle "yönetim" ya da "anayasa" olarak çevirebileceğimiz politeia adını vermiştir. Düşlenen bu hükümet, beklendiği üzere ılımlılıkla nitelenecekti. Örneğin, karma bir devlet için uygun vatandaşın zenginler ya da fakirler yerine orta sınıftan çıkması gerektiğini savunmuştur. Başka bir deyişle, ılımlı orta sınıfın tam tersine, çok zengin ve çok fakirlerin radikalleşmeye ve siyasi görüş ayrılıklarına eğilimli olduğunu düşünmüştür. Neticede, Aristo'nun politeia'sı en iyisiydi çünkü dengeli ve sivil ihtilaflardan arınmış durumdaydı.

Aristoteles'in Politeia'sı Uygulanıyor: Kartaca ve Sparta

Oğluna Kalkan Veren Spartalı Bir Kadın
Jean Jacques François Lebarbier, Oğluna kalkan veren sade bir kadın, 1805, panel üzerine yağlıboya.

Maalesef Aristoteles, her devletin uygulayabileceği belirli, tekil bir karma yönetim biçimi geliştirmenin kolay olmadığını kabul etmiştir. Gelgelelim, kendi politeia'sına fazlasıyla benzediğine inandığı mevcut anayasalardan bahsetmiştir. Bunların ikisi Kartaca ve Sparta'dır.

Aristoteles, Kartaca'dan yola çıkarak Fenike kentinin eşsiz derecede iyi yönetilen bir karma hükümet olduğunu belirtmiştir. Kentte halk ileri gelen kralları ve generalleri seçmekteydi. Liyakat göz önünde bulundurulurken, yöneticiler aynı zamanda servetlerine göre de seçilirdi. Kartacalılar zenginlik olmadan kişinin boş zaman kalitesine erişemeyeceğine kanaat getirmişlerdi. Bu nedenle Aristoteles, Kartacalılar'ın zenginliğe bu denli ağırlık vererek oligarşi yönünde eğilim gösterdikleri sonucuna ulaşmıştır. Öte yandan, liyakati göz önünde bulundurarak aristokratik değerleri ve yetkililerini tüm vatandaşlardan seçerek demokratik değerleri de sürdürmüşlerdir.

Kent krallarının ve ileri gelenlerinin idare şekli de böyle bir uygulamayı beraberinde getirmiştir. Eğer bu seçilmiş oligarşik yetkililer bir konuda anlaşabilirlerse, başka bir müzakere yapılmadan kabul edilirdi. Kabul edilmezse, konu halka karar vermesi için devredilirdi. İşte bu yüzden Aristoteles Kartaca'nın karma bir hükümet olduğunu kabul ediyordu. Kartaca'nın hiç bir zaman önemli bir sivil karışıklığa ya da baskıya uğramadığını öne sürdüğü için de sonuçlar açıktı.

Kartacalılar'ın birçok kurumu kusursuz. Anayasalarının üstünlüğü, sokaktaki insanın anayasaya sadakatle bağlı kalması, Kartacalıların hiçbir zaman bahsetmeye değer bir isyan yaşamamış ve hiçbir zaman bir diktatörün yönetimi altına girmemiş olmasıyla kanıtlanmıştır.

(Politika 2.1272b)

Kartaca'dan farklı yöntemlerle de olsa Sparta da takdire layık bir karma anayasa örneği olarak gösterilmiştir. Sparta, Aristoteles tarafından ağırlıklı olarak oligarşi ve demokrasi arasında bir bileşim olarak değerlendirilmiştir. Öncelikli olarak kurumların eşitliği açısından demokratik bir yapıya sahipti. Zenginler ve yoksullar beraber eğitim görüyor ve ortak sofrayı ayrım yapılmaksızın paylaşıyorlardı. Aynı şekilde, yurttaşların tamamı Gerousia'nın, yaşlılar konseyinin ve kentin en yüksek yargıçları olan ephorların üyelerini kendileri seçmekle yükümlüydüler.

Öte yandan, Sparta'yı oligarşik olarak nitelendirmiştir çünkü sürgün ve cezalandırma yetkisi yalnızca küçük bir memur kadrosunda bulunmaktaydı ve tuhaf bir şekilde, memur kadrosu kurayla değil seçim yoluyla belirlenmekteydi. Atinalılar ve Aristoteles, kurayla seçim anlamına gelen sortition'ın seçimin demokratik versiyonu olduğuna inanırlardı. Atina'daki yargıçların büyük çoğunluğu bu şekilde tayin edilirdi çünkü bu yöntemin sözüm ona rüşvet ya da yolsuzluk yaparak göreve gelme ihtimalini elediği ve herhangi birinin hükümette görev alabileceği anlamına geldiği kabul edilirdi

İdeal politeia'yı açıklarken Aristoteles iç istikrar ve bütünlüğü sağlamaya gayret etmiştir. Yani, bir devlet içindeki gruplaşmayı önleme amacıyla oligarşi, aristokrasi ve demokrasi arasında ölçülü bir dengeye inanmaktadır. Dolayısıyla Aristoteles'in Atina demokrasisine hâkim olan yaygın popülizme karşı bu kadar korku duymasına şaşmamak gerekir.

Kuşkusuz bu, üst sınıfa karşı açıkça taraf tutan seçkin bir filozofun bakış açısıydı. Peki demagogların Atina'yı yoldan çıkardığını söylerken ona inanmamız mı bekleniyor? Okuyucu adayları Aristoteles'in siyasi yapıtlarını incelerken şüpheci davranmalıdır. Ancak yine de bu eserler demokrasinin eksikliklerine dair faydalı bir anlayış sunmakta ve modern dünya için güncelliğini korumaya devam etmektedir.